Güneyi bozkır, kuzeyi orman. Bir yanı Kızılırmak, bir yanı Yeşilırmak; çeltik tarlaları ve taş köprüler. Hattuşa ve Alacahöyük’te aslanlı kapılardan giren Hititlerden, görkemli Kandiber Kalesi’nden ovayı gözetim altında tutan Osmanlılara uzanan bir tarih. Doğası, kültür rotaları, yemekleri, el sanatlarıyla Çorum, Anadolu’nun en önemli duraklarından.
Yazı: Ersin Bemirel / Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
Sonsuzluk hissi uyandıran geniş bozkırları, keşfedilmeyi bekleyen vadileri, ormanları, tarihi kalıntıları, yöresel yemekleriyle Anadolu’nun önemli duraklarından biri Çorum ili. Taşrasında sessiz sakin bir hayatın sürdüğü, ilçe merkezlerinde ise yüzünü modern bir yaşama çeviren Çorum, bulunduğu yörenin en büyük sanayi merkezi olma unvanını da taşıyor. İl, her köşesinde başka bir değer, renk, hikâye barındırıyor.
Yaklaşık iki yıl “Hitit Yolu” ve “Kızılırmak Havzası Gastronomi Yolu” ekoturizm projelerini hayata geçirmek için Çorum’u karış karış gezdim. Çorum’u keşfetmenin yolu, ili baştan başa kat eden Kızılırmak’ın peşine düşmekten geçiyor. Türkiye topraklarında doğup denize dökülen en uzun akarsu olan Kızılırmak, yaklaşık 1300 kilometrelik renkli serüveninin önemli bir bölümünü Çorum’da geçiriyor. Ovaları, tarlaları besleyen, ilin can damarlarından biri olan Kızılırmak çeltik tarımında da önemli rol oynuyor.
Çorum il merkeziyle İskilip ilçesini birbirine bağlayan ve Türkiye’de akarsu üzerindeki en uzun köprülerden biri olan Obruk Barajı Köprüsü’nden Kızılırmak’ı seyrediyorum, uzun ve renkli yolculuğunu, taşıdığı hikâyeleri düşünüyorum…
Çankırı’nın Kızılırmak ilçesinden sonra Çorum’un Sungurlu ilçesinin Kula köyünden il sınırlarına giren nehir, bozkırlar ve geniş ovalarla kaplı bir coğrafyaya adım atar. Sungurlu, Uğurludağ, Bayat, İskilip, Laçin, Oğuzlar, Dodurga, Osmancık ve Kargı ilçelerinden geçer. Obruk Barajı’nda durulan suları berrak bir renk alır, bir süre sonra ismine yaraşır biçimde boz bulanık akar. Menderesler çizerek yoluna devam eden Kızılırmak, Osmancık’ta Koyunbaba Köprüsü’nün altından geçerek batıya yönelir. Bu noktadan itibaren İç Anadolu’nun bozkırlarından ayrılarak ormanların renklendirdiği vadiler arasından Karadeniz’e uzanır…
Kızılırmak kılavuzluğunda ili keşfederken en çok çeltik tarlaları ilgimi çekiyor. İnsanı bunaltan sıcak ortamlarda, sürekli suyun içinde bin bir zahmetle çalışarak üretiliyor pirinç. Dünya nüfusunun önemli bir bölümünün tükettiği bu ürün, içindeki nişasta oranının yüksekliğiyle önem taşıyor.
Pirinç Ambarı
Kırıkkale’den Samsun’un Bafra Ovası’na kadar uzanan bölgenin Türkiye’nin pirinç ambarı olarak anılmasının temel nedeni Kızılırmak’ın getirdiği bereket. Bunun en iyi kanıtı Çorum’un Kargı ve Osmancık ilçeleri arasında yol boyunca sıralanan dükkânların önündeki pirinç çuvalları. Kızılırmak, havzasında ilerlerken kıyısındaki çeltik tarlalarını da sular; su dolu çeltik tarlaları, dört mevsim mükemmel manzaralar sunar.
Kabuğundan ayrılmamış pirincin genel adı olan çeltik, üretimi en zor tarım ürünlerinden biri. Önce kanallar kazılarak su getirilir. Ardından su dolu tarlalar traktörlerle sürülür. Bu sırada leylekler avlamak için araziden çıkan sürüngenleri kollar dört gözle. Kimi zaman dize kadar gelen su içinde çalışan çiftçilerin ektiği fideler, su yüzeyinde yeşillenmeye başlar. Yaz döneminde ilaçlanan tarlalar ekinlerin büyümesiyle birlikte yeşile keser. Sonbaharın sonunda sarı ve turuncu bir renge bürünen ürün, biçerdöverlerle hasat edildikten sonra güneşte kurumaya bırakılır. Ardından fabrikalarda kabuğundan ayrılan pirinç çuvallanarak tüketime hazır hale getirilir.
Çorum’da çok sayıda pirinç türü üretiliyor. Ne var ki, Osmancık’ta konuştuğumuz bir çiftçi, “Bölge göçten nasibini alıyor, pirinç üretimi her yıl azalıyor” diyor: “Yakında hizmete giren, Kargı ile Osmancık’ın bazı köylerini sular altında bırakan Boyabat Barajı yüzünden de tarım alanları azaldı.”
Çorum ilinin batısına Kızılırmak hayat verirken, doğusuna da Yeşilırmak’ın önemli kollarından Çekerek Çayı bolluk dağıtır. Yozgat tarafında “Kazankaya” olarak da anılan Çekerek, İncesu Kanyonu’ndan geçerek Çorum’un Ortaköy ilçesindeki tarla ve bahçelerin verimliliğini arttırır. Bugünlerde İncesu Kanyonu, Çorum’da turizmin lokomotifi olmaya hazırlanıyor. Kanyon içerisinde Anadolu’nun en büyük Kybele kaya kabartmalarından biri bulunuyor; bu noktaya bir yürüyüş platformuyla ulaşılabiliyor. Muğla, Fethiye Saklıkent ve Malatya, Darende Tohma kanyonlarındaki gibi kayalara monte edilen ahşap platformun uzunluğu yaklaşık bir buçuk kilometre. İki yıl önce kanyon içinde ıslak bir yürüyüş yaparak görme şansını bulduğum bu heybetli kaya kabartmasını artık herkes ziyaret edebilecek. İncesu Kanyonu’nda sarp kayalık yüzeye ustalıkla işlenen bu görkemli eserin dışında ayrıca, kanyonu tepeden seyreden bir kale ve yerleşim alanı bulunuyor. Hitit Yolu yürüyüş parkurlarının geçtiği bölge, piknik ve kamp alanıyla birlikte ilin gözde turizm mekânlarından biri olmaya aday.
Renkler Diyarı
Çorum’u gezerken beni en çok etkileyen şey, her mevsim farklı renklerin egemenliğinde manzaralara sahip olması. Özgün coğrafi yapısı nedeniyle ilin bitki örtüsü güney ve kuzey kısımlarda farklılaşıyor. Güney kesimler ilkbaharla birlikte yeşerip yaz ortalarında sararan bozkırlarla kaplı. Yaz aylarında neredeyse turuncuya kesen buğday başakları, sarı ayçiçekleri ve mor haşhaş çiçekleri bambaşka bir görüntü sunuyor. İlin kuzeyinde ise Karadeniz iklimi ve bitki örtüsü egemen. Daha çok meşe ve iğneyapraklı ağaçların oluşturduğu ormanların yer aldığı bu bölümde meşe, köknar, kızılçam, kızılcık, karaçam, sarıçam, ıhlamur, yabani erik, elma ve alıç ağaçları ile fundalıklar görülüyor.
Sonbaharla birlikte güneyde renkler soluklaşırken kuzey kesimde ormanlar rengârenk oluyor. Özellikle Kargı ve Osmancık’ta “Kunduz” adıyla bilinen ormanlar yeşil, sarı, kahverengi, turuncu ve kırmızının pek çok tonuyla soluk kesen görüntülere sahne oluyor. Kargı ilçe merkezine 24 kilometre uzaklıkta, ahşap bungalovları ve göletiyle doğanın koynuna saklanmış tatil köyünün bulunduğu vadiye gidiyorum. Tatil köyünün müdürü Ali Bey şunları söylüyor: “Kış aylarında vadi bembeyaz örtüsünü kuşanıyor. Yarım metreye varan kar kalınlığından dolayı orman içine girmek imkânsızlaşıyor. Sessizlik çöküyor her yere. Rüzgârın, ağaç dallarından düşen kar öbeklerinin ve yiyecek peşinde olan kuşların sesi dışında pek bir şey duyulmuyor.”
Tarihe Açılan Kapı
Çorum Anadolu’nun iç bölgelerinin Karadeniz’e açılan kapısı olmasıyla da tarih boyunca önem taşıdı. Doğanın cömertliğiyle kuşattığı Çorum, bunun da etkisiyle zengin bir kültürel ve tarihsel hafızaya sahip. Hitit, Phryg, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok uygarlığın yaşadığı bu topraklar, gerçek bir turizm cenneti. Çorum arkeolojik alanları, örenyerleri ve anıtsal yapılarıyla da gözde bir seyahat rotası. Resuloğlu, Hüseyindede, Büyükgülücek, Eskiyapar ve Alacahöyük gibi alanlarda yapılan arkeolojik kazılar, bize bu zengin mirasın kalıntılarını sunuyor.
Çorum tarihinin en çok öne çıkan özelliği Hititlere ev sahipliği yapmış olması. Hititler kendilerine özgü yasaları, devlet yapıları, gelenekleri, çoktanrılı dinleri ve özgün yazılarıyla tarihe damga vurdu. Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası listesindeki alanlarından Hattuşa’nın yanı sıra, Alacahöyük ve Şapinuva örenyerleri de her yıl binlerce gezgini konuk ediyor. Çevresi 6 kilometrelik surlarla çevrili, giriş kapılarında devasa aslan heykellerinin yer aldığı Hattuşa antik kenti oldukça etkiliyor beni.
Çorum ilinin güneyini Hititlerden kalma eserler süslerken, kuzey kesimleri farklı medeniyetlerin izlerini taşıyor. Hellen, Galat, Roma ve Bizans kültürünü yansıtan örenyerleri, kaya mezarları, kaleler, gözetleme kuleleri ve kaya yerleşimleri Kızılırmak Havzası boyunca kuzeye doğru yayılıyor. İskilip Kalesi ve kaya mezarları, Laçin Kapılıkaya anıtsal mezarı ve Osmancık Kandiber Kalesi bu eserlerin en önemlileri arasında. “Hitit Yolu” projesi kapsamında yürüyüş parkurlarını belirleme çalışmaları sırasında gittiğim birçok yerde keşfedilmemiş ya da oldukça tahrip olmuş kale ve kaya mezarlarıyla karşılaşıyorum. Eski ticaret yollarının kavşağında yer alan Çorum, bu yolları korumak veya konaklamak amacıyla yapılan bir dizi tarihi mekânı barındırıyor. Gezimize eşlik eden İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı Ömer Arslan, “Doğduğum ili sanki yeniden keşfediyorum” diyerek belirtiyor şaşkınlığını.
Geçmişin tanıkları olan örenyerlerinden çıkarılan tarihi eser örneklerini Çorum, Alacahöyük ve Boğazkale müzelerinde görebilirsiniz. Türkiye’deki modern müzecilik anlayışının örnekleri olan bu mekânlar, Çorum Müzesi’nin müdürü Önder İpek’in uzun yıllar verdiği uğraşlar sonucu oluşturuldu. Çocuklara arkeolojiyi sevdirmek için düzenlenen çocuk eğitim atölyeleri gibi farklı uygulamalarla öne çıkan Çorum Müzesi, 2010 yılında “Avrupa Yılın Müzesi” için Türkiye’den gösterilen beş aday arasındaydı. Sungurlu ilçesi Yörüklü köyü yakınlarındaki kazı çalışmalarında bulunan, pişmiş toprak vazo üzerine işlenen dini ritüel betimlemeleriyle Hitit sanatının görselliğini yansıtan Hüseyindede vazoları ile Berlin Pergamon Müzesi’nden anavatanına getirtilen Boğazköy sfenksini görmeden Çorum’dan ayrılmamalı. Daha önce Berlin’de gördüğüm sfenksi Çorum’da, ait olduğu topraklarda görmek coşkulandırıyor beni.
Çorum ilinin 14 ilçesinden en büyüğü Sungurlu. Amasya sınırındaki Mecitözü ilçesi Beke Kaplıcası ve Elvan Çelebi Türbesi’yle tanınıyor. Kızılırmak Havzası’na yayılan Bayat, Dodurga, Uğurludağ, Laçin ve Oğuzlar ilin küçük ilçeleri.
Ceviz üretimiyle öne çıkan Oğuzlar’ın sokaklarında mevsim uygunsa ceviz ayıklayanlarla ya da kuruması için yere serilmiş ceviz öbekleriyle karşılaşabilirsiniz. Cevizle uğraşmaktan parmakları siyaha boyanan Hatun Teyze şunları anlatıyor: “Ceviz ağaçlarını aşılayarak farklı meyve kalitesi ve lezzet elde ettik. Cevizimizin en önemli özelliği ağacın iki yaşına ulaştıktan sonra yan dallarda meyve vermesi. İçi beyaz ve dolgundur, kabuğundan bütün olarak ayrılır. Neredeyse bütün yıl acımadan saklayabilirsin.” Ardından bize bolca ceviz ikram ediyor. Yeşil kabuğunda bir mücevher kutusunda gibi saklanan cevizin tadına doyamıyorum.
Çorum’un en geniş ovasına sahip Alaca ilçesi, şehrin tarım ambarı. Alacahöyük beldesinden Hasan Kaplan, sıkıntısını şöyle anlatıyor: “Anadolu’ya yayılan göç belası bizi de etkiledi. Buğday, nohut, mercimek, soğan ve ayçiçeği üretilirdi buralarda. Ama şimdi çoğu tarla boş duruyor. Ekilen arazilerin ekonomik yükünü kaldırmak da zorlaştı. Biz de tarlaları sezona hazırlarken ya da hasat zamanı ürünü toplarken dışarıdan işgücü getiriyoruz. Ağustosta Karadeniz’e gidip fındık topluyorlar, dönüşte bizim hasadımıza yardım ediyorlar.”
Geleneksel Güzellikler
Çorum il merkezine her gelişimde, geleneksel bir Anadolu yerleşiminde olduğumu duyumsarım. Kırklar Dağı’nın eteklerine kurulan kent, yaklaştıkça modern yüzünü de sergiler. Şehir merkezinin ortasında yükselen saat kulesi ve etrafındaki eski çarşı, kentin kalbinin attığı yerdir. Osmanlı’dan kalma saat kulelerinden bir diğeri, ilin en büyük ilçesi olan Sungurlu’da yükselir. Şehir merkezindeki tarihi yapılar arasında aynı zamanda birer lezzet durağı olan Veli Paşa ve Katipler konakları öne çıkar. Eski zamanların havasını soluyarak yöresel yemekleri tadabileceğiniz bu mekânların çoğalması için çalışmalara devam ediliyor.
İl genelinde sivil mimari örneklerinin görülebileceği en güzel mekân İskilip ilçesi. Yörenin sevdalısı gönüllü rehber Sabri Çiçekçi’nin sokak sokak gezdirerek engin bilgi dağarcığıyla renklendirdiği özel keşif turuna katılıyorum. Bir dönem İskilip’te yaşayan ünlü şair Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun anısına açılan sergi salonunu ve Çatalkara Kültür Sanatevi’ni geziyoruz. Eski Osmanlı evleri, tarihi çeşmeler, kale ve kaya mezarları ilçenin kültürel zenginliğini vurgulayan ayrıntılardan bazıları. Arastadaki semerci, bakırcı, kalaycı, demirci, sepetçi ve hallaç dükkânlarının varlığı ise geçmiş zamanda İskilip’in ne kadar önemli bir merkez olduğunu ortaya koyuyor. Her dükkânda esnafla samimi bir sohbete dalan Sabri Hoca, büyük kentlerde özlemini duyduğumuz sıcak ilişkilerin buralarda hâlâ yaşandığını anımsatıyor bana. Yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle şunları söylüyor: “Çok daha fazlasını hak ediyor İskilip. Tarih, kültür, doğa, inanç turizmi, mutfak geleneği… Kısacası turizmle ilgili ne ararsan var burada. Çorum’un turizm vitrininde öne çıkacak güçlü projeler üretilmeli İskilip’te.” Gerçekten de sokak iyileştirmeleri ve restorasyon çalışmalarının sürdüğü İskilip, gelecekte Beypazarı veya Odunpazarı olma yolunda hızla ilerliyor.
Bedri Rahmi bir mektubunda bakın nasıl da güzel anlatıyor İskilip’i: “Resim için bundan olağanüstü bir yer düşünemezdim. Tam arayıp da bulamadığım dağlar. Dağlar şehrin içinde, ortasında, nasıl anlatayım tramvay caddesinden geçer gibi. Çöp arabaları yahut mahalle bekçileri gibi şehrin senlisi benlisi olmuşlar. Adım başı yeni bir görüntü, adım başı yeni bir ışığa kavuşan sırtlar, kayalar. Tabak gibi bir dağ parçası. Birkaç dakika sonra korkunç bir çukurun içinde kaybolmaya başlıyor. Öteden bir karanlık leke içerisinden dağlar fışkırıyor. Dağlar şaha kalkıyor, dağlar doğruluyor. Gökler şaha kalkıyor, gökler doğruluyor.”
Çok Renkli Kültürler
Çorum’un hemen her köyünde kültür mozaiği de göze çarpıyor. Konuk olduğumuz Alaca ilçesi Külah köyü muhtarı Hasan Demirbaş, cemevinde verdiği toplu yemekte bizleri ağırlıyor. Aleviliğin hoşgörü ve kardeşlik üzerine kurulu olduğunu anlatıyor bir yandan. Alaca ilçesinde yoğunlaşan Alevi köylerinin aydın insanları, köylerini ve doğdukları toprakları güzelleştirmek için dernekleşme yolunu seçmiş. Antik taşların çevrelediği parkı ve yeni dikilen çam fidanlarıyla Külah, insana huzur veriyor.
Kentin çok renkli kültürü, sofrasına ve el sanatlarına da yansıyor elbette. Ortaköy ilçesinin yün çorap, eldiven ve çantaları; Karahacip beldesinin yastık kılıfları; Kargı ilçesinin aynı ismi taşıyan bez dokuması; Bayat ilçesinin Eskialibey beldesindeki halı ve kilimler ile yine Bayat ilçesinin Yoncalı köyündeki yolluk dokumaları, farklı tasarımları ve motifleriyle sevgi, bereket ve soyun devamlılığı gibi duyguları aktarıyor. En çok kullanılan motifler çiçek ve insan figürleriyle geometrik desenler. Yoncalı’da rengârenk, upuzun yollukların dokunduğu tezgâhları hayranlıkla seyrediyorum. Kadınlar yün bulamayınca eski kazakların sökülmesiyle elde edilen ipleri dokuduklarını anlatıyor.
Sayısı yüze yaklaşan yemek çeşidiyle Çorum mutfağı, binlerce yıllık geçmişini yansıtıyor sofralara. Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen “Çorum Mutfağına Güzelleme” ve “Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu” projeleri, bu yemek kültürünü belgelemeyi amaçlıyordu. Beş kişilik ekip köy köy dolaşarak önceden belirlenen 50 soruyu yaşlı kadınlara sordu. Edinilen detaylı bilgi birikimi bir kitaba dönüştürüldü. Bu zengin mutfağın öne çıkan unsurları Katipler Konağı’nda düğün çorbası, et yahnisi, pilav, suböreği ve baklavanın sunulduğu “Çorum beşlisi” ile İskilip Seyirtepe’de tadabileceğiniz şehriye çorbası, İskilip dolması (pilav üstü et), sirkeli salata ve un helvasından oluşan mönü.
Çorum’un zengin mutfak kültürüne sahip olmasından hareketle bir turizm potansiyeli oluşturulması hedeflendi. Bu doğrultuda Türkiye’de ilk olarak doğa, tarih ve mutfak kültürünü buluşturan bir ekoturizm çalışmasına imza atıldı. Saklı kalmış güzellikleri ortaya çıkaran, unutulmaya yüz tutmuş yemekleri yaşatmayı hedefleyen ve Çorum’un aslında bir lezzet durağı olduğu iddiasını ortaya koyan “Kızılırmak Havzası Çorum Gastronomi ve Yürüyüş Yolu” projesi hayata geçirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son yıllarda desteklediği “kültür yolları” konsepti giderek Türkiye geneline yayılıyor; 2010 yılında Çorum’da gerçekleştirilen Hitit Yolu çalışması, bakanlık tarafından benzer çalışmalara örnek teşkil etmesi açısından “pilot proje” seçildi.
Çorum, dünü ve bugünü birbirine bağlayan köklü kültürel mirası, pırıl pırıl havası ve yemyeşil doğasıyla konuklarını şaşırtıyor. Kızılırmak’ın sularıyla yıkanan İç Anadolu’nun gizli bahçesi çiçek açmış ve fark edilmeyi bekliyor.
ATLAS OCAK 2013 / SAYI:238
Foto Galeri