Yüzlerce metrelik duvarlardan dökülen devasa şelaleler ve gölgesinde ayıların, kır kurtlarının gezindiği dev sekoya ağaçları. Dünyaca ünlü tırmanış rotalarıyla süslü, yekpare halde gökyüzüne yükselen görkemli kayalar… Kovulan yerli kabileler, Vietnam Savaşı’nı protesto edenlerin yerleştiği çayırlar… Devleri bağrında toplayan Kaliforniya Eyaleti’ndeki Yosemite Milli Parkı’nın geçmişi ABD tarihiyle iç içe.
Yazı ve Fotoğraflar: Yaman Özakın
Yosemite âşığı John Muir’in sözlerini hatırlıyorum: “Dağlar çağırıyor, gitmem lazım.” Ben de içimden “buraya her istediklerinde gelebilenler, dünyanın en şanslı insanları” diye geçiriyorum, kullandığım araba Kaliforniya eyaleti sınırları içinde kalan Yosemite Milli Parkı’nda Yosemite Vadisi’ne doğru ilerlerken. Böyle bir yerin bu kadar yakınında yaşamak, dünyanın geri kalanındakilere, özellikle benim gibi vahşi doğada zaman geçirmeye bağımlı insanlara haksızlıkmış gibi geliyor.
Kaliforniya’ya özgü gümüşi çam ağaçlarının (Pinus sabiniana) arasında gittikçe dikleşen yamaçlardaki dar, virajlı yoldan geçerek vadinin eşiği niteliğindeki tünele ulaşıyoruz. Güneş çamların arkasında alçalmaya başladığından manzara hafiften kızıla boyalı. Yanımda arkadaşım Melanie var, onun buraya ilk gelişi. Benim kaçıncı ziyaretim olduğunun hesabını kaçırmışım. Ama vadiye girişe az kaldığını gösteren alçak taş duvarın yanından geçerken normalde duyduğum sevinci bu kez hissedemiyorum. Çünkü bu ziyaretimizin iç burkucu bir nedeni var. Kısa bir süre önce, Yosemite’nin yukarı yaylalarında bir kayak kazasında kaybettiğimiz tırmanıcı arkadaşımız Boris Avdeev’in anısına arkadaşları arasında düzenlenen yürüyüşe katılmak için geldik.
41 numaralı karayolundaki Wawona Tüneli’nden çıktığımızda kendimizi başka bir dünyanın eşiğinde buluyoruz. Yolun kenarındaki mola yerinde şaşkın gözlerle çevreyi izleyenlerin yanına gittiğimizde karşımıza çıkan manzara, her şeye rağmen derin bir huşu içinde bırakıyor beni.
Solumuzda, ön planda vadinin en kıdemli kayası, 1000 metre yüksekliğindeki El Capitan; arkada, bazen kırmızı bulutların içinden sıyrılarak muntazam şeklini ortaya koyan, parkın simgesi Half Dome (Yarım Kubbe) ve sağ tarafta vadideki yüzlerce şelaleden biri olan, 180 metre yüksekliğindeki Bridalveil (Gelin Duvağı) Şelalesi. Adeta usta bir ressamın tuvalinden çıkmış gibiler. Ne bu kompozisyon, ne de manzaranın tam da yolun kenarında olması bir tesadüf.
Yosemite Milli Parkı’ndaki yolların ve durak yerlerinin çoğunun planlaması, New York’taki Central Park’ı da tasarlayan ünlü mimar Frederick Olmsted’in öncülüğünde yapılmış. Her yolun, her patikanın, her köprünün, hem göze batmamak, hem de ziyaretçiye en güzel manzaraları sunmak için ne kadar dikkatlice tasarlandığı belli oluyor. Özellikle Yosemite’nin en meşhur güzellikleri olan şelalelere giden yollar ve patikalar, yüksekteki vadilerden inanılmaz debilerle akan bu canavarların haşmetini iyice ortaya koyuyor.
Vadinin tüm duvarlarından şelaleler dökülüyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar büyük şelalelerin bu yoğunlukta toplandığı başka bir yer yok. Yolumuza devam edip vadinin tabanına ulaştıktan kısa bir süre sonra solumuzda, vadinin kuzey duvarından dökülen Yosemite Şelalesi’ni görüyoruz. 739 metreden üç aşamada dökülen şelale her bahar ayında olduğu gibi saniyede 50 tonluk debisiyle, döküldüğü noktadan yüzlerce metre ilerideki köprüden geçen ziyaretçileri bile sırılsıklam yapıyor.
Sarp kayalarla bezeli bu coğrafyanın oluşmasındaki temel etken, tektonik levhaların çarpışması. Yaklaşık 30 milyon yıl önce Kuzey Amerika Levhası’yla çarpışan Büyük Okyanus (Pasifik) ve Farallon levhalarının mantonun içine doğru dalması sonucu bugün Sierra Nevada Sıradağları olarak bildiğimiz bölge yükselmiş.
Parktaki vadilerin dik ve pürüzsüz duvarlara sahip olmasının nedeni ise buzullar. Sierra Nevada Sıradağları levhaların çarpışması sonucu yükselirken, doğusu daha hızlı hareket ettiğinden bölge tamamıyla batıya doğru eğimlenmiş. Bu yüzden de yükseklerde oluşan buzullar, yaklaşık 100 kilometrelik bir yokuşun üzerinde yer alıyor. Yer yer bir kilometrelik kalınlığa ulaşabilen bu buzullar, milyonlarca ton ağırlıkta. Katı olmalarına rağmen, eğimli yapı sebebiyle jeolojik zaman ölçeklerinde bir akışkan gibi vadilerden aşağı yavaş yavaş kaydılar. Yosemite Vadisi, bu buzulların yüz binlerce yıl süren akışı sırasında dağları muntazaman şekillendirmesiyle günümüzdeki görünümünü kazandı.
Fotoğraf: Los Angeles kentinden yola çıkıp 41 numaralı karayolunu kullanarak Yosemite Vadisi’ne gelenleri girdikleri Wawona Tüneli’nden çıkınca büyüleyici bir manzara bekliyor. Mevsimden mevsime, saatten saate değişik görüntülere bürünen vadi, fotoğrafçıların da gözdelerinden.
Devamı Atlas’ın Nisan 2016 / 277. sayısında
Atlas 277. sayıyı tablet ve telefonlarınızdan okumak için: App Store Google Play