Aşı Koyu’nun mavi derinliklerinde ihtişamlı bir galeri; karstik tabakalardan oluşmuş desenler, kırmızı karideslerle kaplı duvarlar… Baba Adası, Nar Adası, Kamil Adası; dev süngerler, mürenler, ahtapotlar, istilacı balıklar, kırık testi ve amfora parçaları… Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı Sarıgerme’nin açıklarında Doğu Akdeniz kıyı şeridi boyunca bilinen en büyük denizaltı mağara sistemleri uzanıyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Ali Ethem Keskin
Uzun yıllar önce ODTÜ Sualtı Topluluğu’nun düzenlediği bir sualtı fotoğraf yarışmasına fotoğraf göndermiştim. Yarışma sonuçlandığı zaman geniş açı dalında birinci olan fotoğrafı gördüğümde gözlerine inanamadım. Zafer Kızılkaya’ya ait olan fotoğraf dev bir sualtı mağarasının girişine aitti. Yaklaşık 25 metre çapında oval bir girişte ellerinde fenerlerle mağaraya girmekte olan dalgıçlar, bu devasa mağara ağzında minnacık kalmışlardı. Arkadan gelen masmavi ışıksa gizemli bir hava yaratıyordu. O görüntü belleğime o an çivi gibi çakıldı. Fotoğrafın altında “Mavi Mağara – Sarıgerme” yazıyordu. Artık benim için ne yapıp edip Sarıgerme’ye gitmek ve bu esrarlı mekânı görmek farz olmuştu. Bunun için de uzun yıllar beklemem gerekecekti.
Sonunda bu hasreti bitirmek üzere 2015 Haziran ayında bir keşif gezisi planladık. Sarıgerme’den denize açılır açılmaz aklım hep Zafer Kızılkaya’nın fotoğrafını çektiği o Mavi Mağara’ya yapacağım dalıştaydı. Hep birlikte şişme bota binerek Aşı Koyu’nda mağaranın bulunduğu mevkiye ulaştık. Karşı duvarda mağaranın girişini gösteren bir işaret vardı. O işarete doğru yüzerek dalışımıza başladık. Fenerlerimizi açarak mağaranın karanlık galerileri boyunca ilerlemeye koyulduk.
Bir süre sonra kendimizi kocaman bir galeride bulduk. İleri baktığımda, yıllar önce gördüğüm fotoğrafın gerçeği karşımda duruyordu. Heyecandan neredeyse elim ayağım birbirine dolandı. Derinlik fazla olmadığından dakikalarca manzarayı seyrederek keyfine vardık.
Bu ihtişamlı mağara girişinin alt kenarında karanlıklara uzanan dar bir galeri dikkatimizi çekti. Galerinin koyu siyah duvarları üzerine karstik tabakalardan uzun, beyaz çizgi biçiminde desenler oluşmuştu. Böyle bir oluşumu ilk defa görüyorduk. Fenerlerimizi karanlık galerinin içine doğrulttuğumuzda bir kez daha şaşırdık. Çünkü o karanlık galeri binlerce kırmızı renkli karidesle kaplıydı. Fenerin ışığının vurduğu yerdeki karidesler mağaranın karanlıkta kalan kısımlarına kaçtılar. Işığın vurduğu her yer tıpkı Musa’nın Kızıldeniz’i yarması gibi bir anda boşalıveriyordu. Bu ilginç olayı bir süre seyrettikten sonra rehberimiz bize işaret edip onu takip etmemiz istedi. Meğer mağaranın asıl sürprizini henüz görmemişiz! Dar bir galeriden geçtikten sonra su yüzeyine çıktık. Hâlâ mağaranın içindeydik, ancak dışarıdan turkuaz renkte muhteşem bir gün ışığı sızıyordu. Bulunduğumuz galerinin tavanı kubbeyi andırıyordu. Ölü dalga hareketleriyle su yükseliyor, su yükseldikçe oluşan basınç nedeniyle de etrafımız adeta bir sisle kaplanarak göz gözü görmez oluyordu. Dalga geçip su alçalınca, görüş yeniden netleşiyordu. Dakikalarca bıkmadan sıkılmadan bu doğa olayını seyrettik. Sonunda hiç istemesek de bu mekândan ayrılmak zorunda kaldık.
Atlas Ağustos 2015 / Sayı 269