“Marmara’da Hayat Var: Şimdilik” sergisi, 2016 Haziran’ında kapılarını açtı. Büyükada’da, Çınar Çelik Gülersoy Kültür ve Sanat Merkezi açık sergi alanında gezilebilen sergi yıl sonuna kadar açık kalacak. Marmara Denizi’nin son yıllarda ne yönde değiştiği serginin ana temasını oluşturuyor. Sualtı fotoğrafçısı Ateş Evirgen’in fotoğrafları, Serço Ekşiyan’ın video görüntüleri ve Yrd. Doç. Eda Nur Topçu’nun araştırmalardan elde ettiği bulgular, yaşamımızın kaynağı denizlerimizde neler olup bittiğini gözler önüne seriyor. Sergi Adalar Müzesi tarafından, Adalar Belediyesi ve Adalar Kent Konseyi ortaklığıyla, Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği ve Heybeliada Gönüllüleri Derneği işbirliğiyle açıldı. Küratörler ise Ateş Evirgen, Serço Ekşiyan ve Eda Nur Topçu.
sergi
İstanbul Modern, 13 Ocak-5 Haziran 2016 tarihlerinde küratörlüğünü Çelenk Bafra ve Paolo Colombo’nun üstlendiği “Yok Olmadan” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, adını Kanadalı ozan Joni Mitchell’ın alaycı bir dille modern hayatın kanıksanan gidişatını eleştirdiği “Big Yellow Taxi” parçasında geçen “Bilmezsin eldekinin değerini, yok olmadan” sözlerinden alıyor.
“Yok Olmadan” sergisi, Çelenk Bafra ile Paolo Colombo’nun işbirliği sonucu doğmuş. Atlas ekibine sergiyi gezdiren iki küratör, çağdaş sanatçıların günümüzün bu yakıcı meselesine nasıl baktıklarını araştırmaya karar verdiklerini anlatıyorlar. Colombo, “Yaratıcı insanların gözünden bakmak istedik; doğayı korumak ve belki de yeni çözümler üretmek için neler yapıyorlar? Kapsamı geniş olan bir sergi düzenleyerek, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde yaşamış sanatçılar ekoloji meselelerine nasıl yaklaşmış, bunu görmek istedik” diye aktarıyor başlangıç noktalarını.
Çelenk Bafra da, 2015 sonunda 195 ülkenin temsilcilerini bir araya getiren ve Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanan Paris İklim Zirvesi’ne değinerek sergiyi onunla denk getirmeyi amaçladıklarını söylüyor. “Yok Olmadan”ın resmi açılışı öncesinde, yine Joni Mitchell gibi sanatının yanında çevre savunucusu kimliğiyle de tanınan Yoko Ono’nun tabutların içine ektiği zeytin ağaçlarıyla oluşturduğu “Ex It” adlı etkileyici işin sergilenmeye başlandığını anlatıyor. Kendisine rağmen ölümün içinden fışkıran hayatı yansıtan bu çalışmanın yanı sıra, İklim Zirvesi’ne eşlik eden küresel bir sanat festivali ve kültür etkinliği olan ArtCOP21’de gösterilen “Sanat Sözünü Sakınmıyor” adlı 24 saatlik video enstalasyonu, “Yok Olmadan”ın sanat severlere ulaşan ilk işleri olmuş.
Sergi alanına girdiğinizde sizi Canan Tolon’un 1990’lı yıllarda çimen ve balmumu gibi doğal malzemelerle oluşturduğu tablolar ve Bas Jan Ader’in doğa kurallarına kafa tutmaya çalıştığı video karşılıyor. Serginin en etkileyici işlerinden biri, aslen şekerleme ustası olan Francesco Garnier Valletti’nin 1800’lü yıllarda İtalya’nın Torino kenti ve çevresinde yetişen meyveleri suluboya resimler ve balmumu, reçine ile kaymak taşını karıştırarak yaptığı heykellerle birer sanat eserine dönüştürdüğü çalışmaları. Colombo, şu an bu meyvelerin bir kısmının yetişmediğini, dolayısıyla bu işin bilimsel bir değer de taşıdığını vurguluyor. Öne çıkan işlerden bir diğeri, Elmas Deniz’in Güney Kafkasya dağlarının insansız hava aracı “drone” ile çekilmiş görüntülerini kullanarak bu sergi için hazırladığı “İnsansız” adlı video. Videonun sergilendiği alanda, “Sentetik” adlı kuş ve drone melezi heykel de ilgi çekiyor.
Küresel çapta doğa felaketlerine neden olan iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu bilimsel bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Türkiye’ye bakacak olursak, sergiyi gezdiğimiz sırada Artvinlilerin Cerattepe’de açılması planlanan madene karşı yaşamı savundukları direnişi takip ediyorduk. Yol ya da maden açmak için kesilen ormanlar, habitatları tahrip olduğu için yaşam savaşı veren hayvanlar, HES’lerden ötürü kuruyan ya da fabrika atıklarıyla zehirlenen nehirler günümüzün olağan haberler haline geldi. “Yok Olmadan” yeryüzünün çılgınca tahrip edildiği bir zamanda doğanın ve sürdürülebilirliğin hayati önemini sanat perspektifinden ifade eden çarpıcı bir sergi.
Rodney Graham, ekoloji sorunlarına ters bir ağaçla dikkat çekmiş (üstte).
Yazı: Deniz Koç
Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında, İstanbul Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü tarafından düzenlenen “Cihan Harbi’nde Gelibolu ve Mirası” isimli sergi birbirinden ilginç fotoğraf ve belgelerle tarih severlere kapılarını açtı. Çanakkale Savaşı’nın modern Türkiye’nin oluşumundaki öneminin aktarılmasını amaçlayan sergi, ayrıca Çanakkale Savaşı sonrasında gelişen Türkiye-Avustralya ilişkilerine ve savaşın Türk popüler kültürüne yansımalarına ışık tutuyor. Küratörlüğünü İstanbul Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Kahraman Şakul ve Sinan Ceco’nun (Kalemzen) yaptığı sergide yer alan eserler arasında haritalar, Çanakkale Boğazı’nı gösteren eski tarihli gravürler, Çanakkale Savaşı’na dair objeler, tablolar, orijinal belgeler, propaganda kartpostalları, fotoğraflar, kitaplar, gazete ve dergiler bulunuyor. Sergide ayrıca, Çanakkale Savaşı ile ilgili filmler ve belgesellerden alınmış çeşitli görüntüler ile siyah-beyaz propaganda filmlerinden bir seçki kurulan ekranlardan gösteriliyor. Danışmanlığını Haluk Oral, Savaş Karakaş ve Servet Afşar’ın yaptığı serginin kataloğu ziyaretçilere ücretsiz olarak dağıtılıyor. Proje kapsamında, günübirlik Gelibolu gezisi ve Çanakkale Savaşı Paneli de planlanıyor. Her eser ve belge için İngilizce ve Türkçe açıklamaların yer aldığı sergi, 4 Nisan 2016 Cuma gününe kadar
ücretsiz ziyaret edilebilecek.
İstanbul Modern, 2016 yılındaki ilk ana sergisi “YOK OLMADAN: Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi” ile doğa ve ekolojiyi konu alırken sürdürülebilirlik kavramına da değinen sanatçıları bir araya getiriyor. Eczacıbaşı Topluluğu ve Şekerbank sponsorluğunda, TAV Havalimanları Holding’in katkılarıyla, 13 Ocak – 5 Haziran 2016 tarihleri arasında düzenlenen sergi dünyanın farklı köşelerinden yirmi sanatçı ve sanat grubunu ağırlıyor; doğa algımıza dair farklı bakış açıları ve ekosistemle ilişkimize dair yeni farkındalıklar öneren çalışmalara yer veriyor. Sergideki yapıtlardan bazıları büyük ekolojik meseleleri çözmenin olanaksızlığına işaret ediyor, bazılarıysa ekosistemin korunmasına ve insan türünün onunla uyum içinde varlığını sürdürebilmesine yönelik öneriler içeriyor. 19. yüzyıldan günümüze farklı dönemlerden sanatçıların doğayı nasıl algıladıklarını ve sürdürülebilirlik kavramıyla ilişkilerini yansıtan çalışmalarda, insanın bitki ve hayvanlar başta olmak üzere tüm ekosistem ile etkileşimine dair yorumlara ve yenilikçi önerilere yer veriliyor. Serginin basın toplantısına İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su Dr. Erdal Karamercan, Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız, sergi küratörleri Çelenk Bafra ve Paolo Colombo, sanatçılar Alper Aydın, Bingyi, Jasmin Blasco, Elmas Deniz, Lars Jan ve Annie Saunders, Maro Michalakakos, Camila Rocha, Canan Tolon ve ikonoTV “Art Speaks Out” programı temsilcileri katıldılar.
Atlas fotoğrafçısı Kerem Yücel ve İspanyol fotoğrafçı Natalie Sancha’nın çalışmalarını bir araya getiren “GeçErken”sergisi, bugün 17:00’da Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde açılıyor. Sergi, Serdar Korucu’nun kaleminden Suriyeli ve Iraklı mültecilerin hikâyelerini anlatırken bize de onları izlemekten fazlasının elimizden gelebileceğini hatırlatıyor. “GeçErken” 4-18 Aralık 2015 tarihleri arasında gezilebilir.
Bahadır Baruter’in “Senin Ailen Bir Yalan Yavrum” başlıklı sergisi, 13 Ekim 2012 tarihine kadar İstanbul Nişantaşı’ndaki x-ist’te gezilebilir.
Sanatçı, mizahi bakış açısı ve ironik yaklaşımıyla bu kez aileyi inceliyor; “ailenin kamera arkası görüntülerini” sansürsüz kaydediyor ve seyirciyi kendisiyle yüzleştiriyor. Baruter’e göre aile, etrafa yansıtılan olumlu mesajların aksine, bireyi esir alan yanıltıcı bir mutluluk kaynağı. Baruter, resimlerinde kara mizahla harmanlanmış gündelik sahneleri ele alıyor. Aile tablolarını sahtelikten arındırarak yeniden yaratıyor, izleyiciyi bir kez de duruma dışarıdan değil içeriden bakmaya çağırıyor, sıcak, sevecen ve güvenli görünen anların gerçekliğini sorguluyor.
Atlas’ın sorularını yanıtlayan Baruter, “İnsan tabiattan uzaklaştıkça çirkinleşti” diyor. “Hayvan yavrularının ebeveynlerine olan ihtiyaçları azalmaya başladığında terk edilmelerine hayranlık duyuyorum. İnsan da bunu yapabiliyordu başlangıçta. Ancak modern insan bu doğallıktan çok uzakta. Ben de modern aile ilişkilerindeki ‘bağımlılıkçı zaafı’ beğenmiyorum, yalan buluyorum.”
Sanatçı serginin amacıyla ilgili olarak ise şunları söylüyor: “Konformist, birbirine bağımlı, kan bağına bağımlı, ‘biz’ söylemine tutkulu, üremeyi kurumsallaştırıcı evlilik-aile-soy-sülale kavramlarına, kurumlarına, tabularına uzakta olmayı öneriyorum ve bu aykırı duruşun değerinin altını çizmeye çalıyorum.”
Peki ailenin bu hali bir zorunluluk mu yoksa insanlık ileride daha yapıcı bir aile ortamı yaratabilecek mi? Baruter pek de iyimser değil: “Ailenin bu hali onun kaderi. Hiçbir şey daha iyi olmayacak. Ben karamsarım, karamsarlıktan yana bir tutumu seviyorum. Özellikle kendini ‘cici’ olarak kanıksatmaya çalışan olguların karanlık yönlerini deşifre etmeyi seviyorum.”
Sergi hakkında bilgi için: www.artxist.com
Fotoğraf: Güle Güle Babacığım
Atlas Ekim 2012 / Sayı 235