Anasayfa KeşfetKültür Dicle ile Fırat’ın Aşireti

Dicle ile Fırat’ın Aşireti

Ayşegül Parlayan Özalp

Konukseverlik ve yiğitlikleri efsaneleşmiş bir aşiret İzollar. Çoğunlukla Kürt olduklarına inanıyorlar ama Türk’üz deyip soylarını Harzemşahlara dayandıranlar da var. Dicle ile Fırat arasında geniş bir coğrafyaya dağılmışlar. Araştırmacı yazar Faik Bulut, Atlas okurları için, yaşadıkları yörenin İzol tarihini onların ağzından aktarıyor.

Yazı: Faik Bulut / Fotoğraflar: Umut Kaçar

Yıllardır merak ederdim İzol aşiretini. Çünkü konukseverlikleri ve yiğitliklerine dair çok hikâye dinlemiş veya okumuştum. Gelin gibi nazlı giden Fırat suyunun akışına kaptırıp vardım yöreye. Bir selam verdim, bin selam aldım. Aşiret mensupları gittiğim her şehir, ilçe ve köyde namlarına yakışır biçimde karşıladılar; misafir ettiler, lokmalarını paylaştılar; köylere götürdüler ve gülümseyerek uğurladılar. Özetle, kendilerine yakışanı misliyle yaptılar. Biz, hikâyeye coğrafyadan başlayalım:

Doğuda Tektek Dağları; kuzeydoğuda Susuz Dağı, güneyde Nemrut Dağı; Beydağları, Güneydoğu Toroslar, Nemrut ve Murat dağları, Zülküf Nebi Dağı, Bağın, Gelincik dağları ve Karacadağ, Mazı Dağı… Karakaya Barajı, Göksu ve Dilaver çayları… Çınar’daki Huri Deresi (Besta Huriyan) ve İzol havzasındaki tarihi Kömürhan Köprüsü gibi kadim uygarlıklardan kalma çok sayıda mağara, höyük ve tarihi esere rastlanır İzol mıntıkasında. Tunceli’nin Mazgirt ve Malatya’nın Kale (İzollu) ilçelerine bağlı köylerde badem ağaçları; dağkeçisi, kurt, tilki, sincap, ayı, domuz bulunur. Mazıdağı-Derik dağlık hattında kaplumbağa, dağkeçisi, tilki, kurt, tavşan ve keklik yaşar. Ceviz, incir, nar, zeytin ve dut yetişir. Mazıdağı’nda hayvancılık ve tarım yapılır; koyun ve keçi sürüleri beslenir. Siverek-Diyarbakır arasında uzanan İzol köylerinde hayvancılığın yanı sıra yerin yedi kat dibine kadar uzanan taşlık arazi temizlenip tahıl ekilir.

Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki bölgelerde yoğunlaşmışlar: Urfa, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Mardin, Konya, Isparta, Gaziantep, Kilis, Elazığ, Bingöl, Sivas, Van ve Erzurum. Suriye (Halep, Kamışlı, Şam ve Golan Tepesi) ve Ürdün (başkent Amman ile Salt şehirleri). Suriye’deki İzollar, Selahaddin Eyyubi’nin ordusunda muhafızlık yapanların torunları ile Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde birçok nedenle sınırı geçip yaşayanlardan oluşuyor. Ürdün kolunun önderi Mehmet Ağa, bir kan davası nedeniyle oraya gitmiş. Tahmini nüfus 20-25 bin kadar. Aralarında bakan, diplomat, müsteşar, yüksek rütbeli komutan ve milletvekili olanlar var. Kral, kimi misafirlerini İzol beylerinin konaklarında ağırlatacak kadar kendilerine güveniyormuş.
Mehmet İzol (67), Urfa’da benzin istasyonu sahibi. Bozan Ağa’nın torunu. Büyüklere göre, Malatya’dan gelmişler. Bozan Ağa, Urfa’nın Fransız askerleri tarafından işgal edilişi sırasında aşiret reisi. Kardeşi Zülfikar ile birlikte yörenin kurtuluşunda önemli rol oynamış ve İstiklal Madalyası almışlar. Anıtkabir’de fotoğrafı var. Torunlarından biri o fotoğrafın fotoğrafını çekmek istemiş; görevli komutan, kural gereği önce engellemiş, sonra torunu olduğunu öğrenince izin vermiş.

Urfa ve Siverek’te aynı ismi taşıyan iki amcaoğlu Mehmet İzol, Dr. Adem Avcıkıran (annesinden aktarmak suretiyle) ve diğer torunlarının anlatımlarına dayanarak dedelerinin hayat hikâyesini özetleyelim: “Bozan Ağa, 13 evlilik yapmış. Hangi oğlunun avukat olduğunu dahi bilemiyormuş. 150-200 torunu var. Fransız askerlerine hem Türkiye hem Suriye tarafından saldırarak Urfa’nın kurtuluşuna büyük katkıda bulunmuş. Şeyh Said İsyanı’na destek verdiği gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp idam cezasına çarptırılmış. İnanılır bir anlatıma göre Bozan Ağa, iki aşiret önderinin ailesi; iki heybe dolusu altını, Diyarbakır’daki bazı yetkililere vermek suretiyle idamdan kurtulmuşlar. Temır Ağa ise, eski ifadesinde ısrar edince idam edilmiş. Diğer rivayete bakılırsa Elazığ’da kolordu komutanlığı yaptığı sırada tanıdığı Kazım Karabekir Paşa’ya durumu arz etmiş. Karabekir, devreye girip kendisini idamdan kurtarmış. Ardından Adana’ya sürülmüş. Bebelik Çiftliği denilen yerde ikamet etmiş. Atatürk’ün, ‘Çiftliği al; burada kal, Siverek’teki tüm arazilerini bize devret’ yolundaki teklifini, ‘Adana’nın hepsini verseniz bile Siverek’in Çeltik köyünün bir kara taşına değişmem’ diyerek reddetmiş. Af sonrasında baba ocağına dönmüş.

Karadağ’ın izolları Diyarbakır’ın Çınar ilçesi köylerinde yaşayan İzol aşireti mensupları geçimini çoğunlukla hayvancılıktan sağlıyor. Çınar çevresindeki köylerin coğrafi yapısı, volkanik Karacadağ’ın püskürttüğü lavlardan dolayı taşlık bir görünüme sahip.

Karadağ’ın izolları
Diyarbakır’ın Çınar ilçesi köylerinde yaşayan İzol aşireti mensupları geçimini çoğunlukla hayvancılıktan sağlıyor. Çınar çevresindeki köylerin coğrafi yapısı, volkanik Karacadağ’ın püskürttüğü lavlardan dolayı taşlık bir görünüme sahip.

“Bozan Ağa, bilinen ağalardan değilmiş; tarlasını karasabanla kendisi sürermiş. Sadece beş azabı (ırgatı) varmış. Misafirlere çaylarını eliyle verirmiş. Günde 100 yoksul, ağa konağında karnını doyururmuş. Barışsever biriymiş; vurma kırma işinden uzak dururmuş. Komşu, köy ve aşiretler arasında barış elçisi gibi davranırmış. Tahsildar, vergilerini toplamak üzere köyüne her gelişinde, Bozan Ağa bir kuzu keserek yoksul köylüleri bu ağır yükten kurtarırmış.”
Bozan Ağa’nın torunu Ayşe İzol (51) ile Adıyaman’da görüştük: “Babamın arazisi, bağı bahçesi vardı. Günde 60 kişiye yemek yapardım. Ayda 200 koyun alıp özellikle fakir misafirlerin karnını doyururduk. Bu tür ikramlar yüzünden babam, borçlu ölmüş. Emin Ağa, sınırın iki yakasındaki akrabalarıyla diğer aşiret reislerini sünnet düğününe davet etmiş. Bundan ötürü Suriye ile Türkiye’yi bir araya getiren ağa olarak ünlenmiş.”

Atatürk’ün arkadaşı
Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Demirli (Dımırli) köyünü mekân tutan Bedir Ağa’nın çevresinde ağırlığı olan eski bir aşiret reisi olduğunu kaydedelim. Aşirete ilişkin önemli bir olay daha: Süleyman Nuri Bey, Atatürk’ün okul arkadaşıymış. Şeyh Said İsyanı nedeniyle hakkında idam kararı çıkmış. O da Pütürge’deki Canbegê Zomo Ağa’ya sığınmış. İzi tespit edilince, müfreze kapıya dayanmış ama Zomo Ağa, kendisini teslim etmeyip askerlerle çatışmaya girmiş. Çatışmanın ardından orta bir yol bulunmuş; askerlere 20-30 koyun kesip ziyafet verilmiş. Ağanın mertliğine hayran kalan ve Süleyman Bey’in artık zararsız olduğuna kanaat getiren komutan, tutanağı yırtıp atmış.
Adıyaman’dan Mehmet Işık (69), Kahta’dan Hasan Çetinkaya (65), İzol aşiretinin baba ocağı sayılan Boğazkaya köyünden Hacı Muhammed Yıldırım (85), Hemo Şahin (84), Şerif Erdinç (76), Hasan Fırat (54) ve genç turizmci İrfan Çetinkaya’nın anlatımlarından bu yörenin İzol tarihini okuyalım: Yaklaşık 400 yıl önce Bayram Beg, Bentköy’den (Malatya’nın Kale ilçesi çevresi) ayrılıp Adıyaman’ın Kahta ilçesine yakın Doluca köyü Sekoyan mezrası Zergoz mevkiine yerleşmiş. Boğazkaya köyünü anayurt edinmiş. Ardından Taşkale (Tığınkar), Bölükyayla (Mazel), Taşlıca (Şamuk), eski Kahta, Sincik ve Besni’yi içine alan alana yayılmış; 17 köyde yaşıyorlar. Aşiretin 10 reisinin isimleri Hasan ve Mehmet olarak birbirini izler. En namlı aşiret reisi Hamık Ağa’dır. Konuksever, fakir babası birisiymiş. Sözgelimi ev kadınlarından biri doğum sırasında ölüyor; konukları rahatsız olmasın diye sesini dahi çıkarmıyor. Misafirsiz yemeğe oturduğu görülmemiş. Yemek sırasında fakirler ve misafirler sıkılmadan yiyebilsinler diye dışarı çıkar beklermiş. Kıtlık zamanı tahıl kuyularını, ambarlarını halka açıp bedava tohum dağıtırmış. Bağ ve bahçesinden devşirilen ürünleri, ihtiyacı olanlara verirmiş. Çok cömert ve yiğitmiş. Başka aşiretler yörede halka zulmettiklerinden, Hamık Ağa silahlı adamlarıyla onlara karşı çıkarak engelleyip caydırıyormuş. Sabahattin Zaim, Milli Gazete’de bu ağanın iyiliklerinden çokça bahsetmiş.
Kurtuluş Savaşı sırasında yararlı işler yapmış. Şeyh Said İsyanı (1925) sonrasında ağalığın tasfiyesi gerekçesiyle Adana, Ceyhan ve Maraş’a sürülmüş. Oğlu Şükrü Ağa, aşiret işleriyle meşgul olmuş. Adana’da tahsis edilen toprağı kabul etmeyip ocağına dönmüş. Hamık Ağa, 1936’da Çorum’a sürgün edilmiş. Oğlu Şükrü Ağa ise Malatya, Sinop ve Zonguldak cezaevlerinde ömür tüketmiş. Sürgün bitince, Hamık Ağa yeniden köyüne, aşiretine kavuşmuş. Hamık Ağa 1959’da vefat eder; oğlu Şükrü ise kalan ömrünü hastalıkla geçirir. Yerini alan küçük oğlu Abdullah Torunoğlu, aşiret işlerini devralmış. Mehmet Torunoğlu ise bürokrasinin üst kesiminde ve siyasetle iştigal etmiş.

Farklı coğrafyalar farklı kökenler
Aşiret mensupları, “İzol” adına farklı anlamlar yüklüyorlar. Avukat Welat İzol (34), aile büyüklerinden duyduğunu aktarıyor: “Köprü, iz süren, atasının izinden giden.” Siverek Taşlıköy’deki amcası ve aşiret ileri geleni Mehmet İzol (60) tarihi anlamına işaret ediyor: “Karacadağ yöresinin eski adı İzala imiş. Siverek Kalesi’ne de aynı isim verilmiş. İzol kavmi, İÖ 10. yüzyıldan beri bu mıntıkada yaşamış. Mardin ile Ergani arasında kümelenmiş. Yöreye Çemê İzolan (İzol Çayı) denilmiş. Göçebe olduklarından Erzurum, Erzincan, Dersim, Malatya, Bingöl ve Adıyaman’a kadar yayılmışlar; oradan geri dönmeyip yerleşenlere İzol denilmiş.”
Malatya İzol aşiretinin tanınmış isimlerinden mühendis ve şair, araştırmacı Cumali Ünaldı, basında çıkan söyleşisinde “soylarını Harzemşahlara bağlamakla” birlikte esnek davranmış: “Farklı coğrafyalarda bir milyona yakın (muhtemelen 200-500 bin) insanı barındıran İzollar; kimi yerde kendilerini Kürt, Zaza veya Türk olarak ifade ederler. Aşirette her düşüncede insan var: (İsyan sürgünü) Hemşikli Hamik Ağa, Urfa’nın kurtuluşunda büyük gayreti olan Bozan Ağa ve bağımsız milletvekili Ahmet Türk gibi.” Gerisini biz tamamlayalım: Eskiden Adalet Partisi’nden Malatya Belediye Başkanı olan (ve bir siyasi suikasta kurban giden) Hamit Fendoğlu. Zülfikar İzol ve aile çevresi (Urfa) ile M. Murtaza Yetiş (Adıyaman) AKP saflarında siyaset yapıyorlar. Aşiret işlerini babası Zülfikar Ağa’dan devralan Cihan İzol’a göre; aşiret siyasallaşıyor ve modernleşiyor. Farklı siyasi görüşlere rağmen aşiret birbirine bağlı; sürekli yardımlaşma ve dayanışma içinde. Sahiplenme yıllık aşiret yemeği davetlerinde, yoksullara yardımda ve öğrencilere burs vermede, muhtacı korumada kendini gösteriyor. Buna Adıyaman’da tanık olduk: İZOL-DER yöneticileri, Bölükyayla’da iki ayrı partiden belediye adayı olanları ziyaret edip başarı dilediler. Aşiret mensuplarının menfaati için çalışmalarını önerdiler. Siverek, Mardin ve Urfa’da benzer ilişkiler yaşandı. Resmi tarih tezini benimseyen kimi araştırmacılar, İzolları ya Avşar veya Harzemşahlara bağlayarak Türk boyu gibi gösteriyorlar. 1930’larda Erzincan valisi olan Ali Kemali’ye göre; Hazollu, Hizollu diye bilinen İzol aşireti Kürt kökenlidir.

Mersin’de oturan medyatik işadamı ve yazar Hamit İzol (Siverek), Mehmet İzol (Siverek), Hacı Mahmut İzol (Urfa), aşiret Mehmet Işık (Adıyaman) ve aşiret genelinin benimsediği ortak görüş şudur: “Arasında bazı oymak ve aileler Türk olsa veya kendilerini öyle saysa bile, İzol aşireti aslında Kürt kökenlidir. Kürtçe konuşur. Ağırlıklı olarak Sünni inançlıdır. Dersim yöresindekiler Alevi Kızılbaş inancına sahipler. Onlar, kendilerine Hizol (İzol) derler. Bu haliyle İzol aşireti, ilginç bir mozaiktir. Urfa, Siverek, Diyarbakır, Adıyaman, Kahta, Malatya, Elazığ ve Mazgirt gibi Dicle ve Fırat suları arasında kalan alanlar, bin yıllardan beri baba ocağıdır. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’e karşı savunma mevzilerini sağlamlaştırmak amacıyla İzol aşiret mensuplarını Fırat Nehri’nin iki yakasına yerleştirmiş. Bundan ötürü bazen ‘berfırati’ diye anılırlar. Bizans ve Selçuklulardan önce bu coğrafyadaydık.”

Diyarbakır İzol Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (İZOL-DER) Başkanı Hasan Doğan, İZOL-DER Adıyaman Başkanı Ramazan Işık ve Dr. Adem Avcıkıran (Diyarbakır) aşiret tarihi konusunda ayrıntı veriyorlar: “Aşiretin yazılı, gerçek bir tarihi yok. Rivayete dayalı olanların bazıları doğru, bazıları yanlış. Harzemşahlardan olduğumuz ve Horasan’dan geldiğimiz yolundaki tezin temeli çürüktür; resmi tarihtir. Çünkü Harzemşahların Türk olup olmadıkları bile tartışmalıdır. Ortaçağ bilim adamlarından Biruni, Zemahşeri ve İbn Hurdadbe, Harzemşahları Soğd soyuna ve İrani kavimlere bağlamışlar. Harzemşahlar, yüzyıllar sonra yurtlarına gelen Türklerle tanışmış, belli oranda Fars ve Türk kültürünü harmanlamışlar. Kürt kökenli komutan Selahaddin Eyyubi’nin üç hassa alayından biri İzol aşiretinden oluşmuş; Araplarla, Haçlılarla çatışmış. Bir kısmı kalmış, bir kısmı dönmüş. Kalanlar Halep, Şam ve Rakka şehirlerinde yerleşmişler; sayıları 50 bin kadardır. Kilis’tekilerin nine ve dedeleri hâlâ Kürtçe, çocukları ise Türkçe konuşurlar. Dönenler boş arazi bulamayınca daha doğuya (Elazığ, Bingöl, Dersim, Erzurum, Van, Zağros’a) yönelmişler. Baba ocakları Karacadağ (Siverek) ile Boğazkaya çevresidir. Dokuz kuşağa kadar atamızı sayabiliyoruz. Hepsi de Kürt dili ve kimliğiyle bilinmiş.”

Mehmet Işık (Adıyaman), “Vallahi Kürtler olarak kendimize sahip çıkmadan gerçek halk ve evrensel insan olamayız. Kürtçeyi öldürmek, katliamla eşdeğerdir” diyor.
İZOL-DER yönetiminden Hasan Doğan, Haşim Doğan ve Abdullah Demir’in gösterdikleri mühürlü aile soyağacının tarihi 1159 Hicri yılına aitti. Osmanlı tahrir defterlerinde Elazığ (Baskil köyü), Dersim, Malatya, Diyarbakır, Urfa ve Rakka (Suriye) yöresindeki İzol köylerine ilişkin bazı kayıtların tarihi 1400 yılından başlar, 1900’lere kadar sürer. 17. yüzyıl gezgini Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde İzol aşiretinin 1600’lü yıllarda Urfa’dan geldiğini ve Darahini’de onlara misafir olduğunu yazar. İzolların Pazuki aşiretlerine karşı savaştıkları; 4. Murat’ın Revan seferine katıldıkları belirtilir. Osmanlı devrinde İzolların Cizre mirleri Bedirhanilerle akrabalıkları ve Viranşehir’deki Mılli aşiretiyle yakınlıklarına dair çok sayıda hikâye bulunur. Varto dolayındaki meşhur Cibranlı aşiretiyle ilişkileri iyiymiş.

Malatya İZOL-DER yöneticilerinden Mehmet Tokmak ile Mehmet Bilik, gerçek tarihi bilgi elde edebilmek amacıyla arayışa başlamış; diğer illerdeki aşiret akrabalarıyla irtibat halindeler. Kale ilçesindekilerin Kürtçeyi neredeyse unuttuklarını belirtiyorlar. Geçmiş iktidarlarda üst düzey yöneticilik yapmış ekonomist M. Nuri Karakuş (69), eskiden Malatya İzol aşiretinin bir önderine Abdullah Ağa denildiğini; il merkezine göçtüklerinde babasının ise “Kürt Cumo” lakabıyla anıldığını söyledi. Sakarya’da yaşayan ama memleket hasretiyle gelip Kale ilçesinde “Doktorun Bahçesi” adıyla, doğayla barışık bir restoran açan Dr. Celal Öztürk şu notu düşüyor: “Kürt kökenliyiz. Siverek’ten gelmişiz. Kale ilçesinde kalanlar kalmış, kalmayanlar Tunceli Mazgirt’e geçmişler. Kale adını beğenmiyoruz; ilçeye eski ismi olan İzollu konulması için girişimde bulunduk. İpek Yolu, Kuş Sarayı, gözetleme kuleleri ve benzeri tarihi eserler, Karakaya Barajı sularına gömüldü. Aşiret yapısı dağıldı.”

Aynı yöreyi gezdirmek üzere bize fedakârca yardımcı olan İlyas Tokmak, ilçeye bağlı 28 İzol köyünden söz etti: “Eskiden yetiştirilen üzüm, dut ve hayvancılık, yerini kaysı ve balıkçılığa bıraktı. Baz istasyonları bağcılığı olumsuz etkiliyor. İstanbul’a yoğun göç var. Genelde tekstil ve deri işlerinde çalışıyorlar. Yazın kısa süreliğine geliyorlar. Buradaki gelenek ve görenekler modernleşti. Kürtçe ile Türkçe yarı yarıya konuşuluyor.”

İzollar Mardin Derik’e bağlı beş köyde yoğunlaşıyor. Sınıra yakın verimli ovadaki Atlı köyünde, meşhur Türk ailesinin yerleştiği ve bir zamanlar Sinan Ağa’nın (Ahmet Türk’ün babası) ikamet ettiği Kanco Konağı (Qesra Qenco) bulunuyor. Eskiden gözetleme kulesi olarak kullanılmış. Tarihi, 1800’lü yıllara denk düşüyor. Konak taş yapıdan oluşuyor; içinde Eski Yunan-Roma dönemine ait taş kapılar ve sütunlar bulunuyor. Konak aşiret barışları, sosyal ve politik olayların ünlü mekânı sayılır. Kızıltepe ve Mazıdağı arasındaki yükseltilerde hayranlık uyandıracak derecede manzaralı köy ve mezralar sıralanmış. Birkaçı 1925 isyanı ve 1990’lardaki çatışmalar sebebiyle üç kez yakılıp yıkılmış ve boşaltılmış.

Tunceli Mazgirt yöresinde Kızılbaş Alevi inancındaki Alevilerin yoğun oldukları 30-40 köy bulunuyor. Yedi, sekiz köyde başka aşiretlerden insanlar da var. Köylerin çoğu Peri Çayı’nın iki yakasında. Şehirlerarası şoförlük yapan Mazlum Yıldırım (52), büyüklerin anlatımlarına dayanarak şunu söylüyor: “Aşiret Horasan yöresinden gelip öncelikle Geçitveren (Riçik) köyünü mekân tutmuş; ardından Malatya ve Siverek mıntıkasında akrabalarına gitmiş; konargöçer olarak yaylaya gidenlerin bir kısmı Mazgirt’te, diğerleriyse Karacadağ ve Kale köylerinde yerleşmişler. Eski reislerimiz Gedik ve Himmet ağa imişler.”

Ali Doğan (Diyarbakır), 93 yaşında; 28 yıl muhtarlık yapmış. Aşiretin geçmiş yaşamına ilişkin söylediklerini Mahmut İzol (Urfa) ve Mehmet Işık’ın (Adıyaman) anlatımlarıyla birleştirdik: “Eskiden başlık vardı; şimdi yok. Kız kaçırma olaylarında cezalı başlık kesilirdi. Düğünlerde kadın erkek birlikte halaya durmazlardı. Zakirler (dengbejler), ağa konağında hikâye, türkü, destan söyler; aşiret olaylarını anlatırlardı. Kimi zaman ağaların divanındaki zakirler, diğer aşiret dengbejleriyle yarışırlardı. Anlaşmazlığa düşen ve çatışmaya giren taraflar arasında hakemlik yapıp sorunu çözsün diye aşiret ağalarına ve ruspilere (âkil adamlar) aba giydirilirdi. Arada ciddi kan ve namus davaları varsa, intikam almayı engellemek amacıyla kimi aileler bazen bulundukları yerlerden uzaklara göç ettirilirdi. Gelin, erkek evine vardığında para koyarlardı önüne. Aşiret içi sorunlar, mahkemeye intikal etmeden ileri gelenler tarafından çözülürdü. O devirlerde cami ve hocalar bulunmuyordu köylerde. Diyarbakır’a geliş gidişler çok zahmetliydi. Sınır ötesine kervanlarla gidilirdi. Mesela Bozan Ağa ve aşiret efradı, kervanlarla Yemen’e kadar gidip ticaret yapmışlar. Zülfikar Ağa, katliam sırasında bazı Ermeni çocuklarını himayesine almış.”

Baş tacı
Cihan İzol’un (Urfa), 2010 yılında basına yansıyan söyleşisine göre İzollarda kadının konumu şöyle: “Aşiret içinde çok evlilik varmış. Şimdi ya tek evlilik yapılıyor. Eskiden kadınlar konaktaki Hanımağa ile erkekler ise ağayla konakta görüşüp bayramlaşırlarmış. Kadınlar baş tacımızdır; ‘kadınlar bir aşiretin vicdanıdır, başının dikliği, yüzünün aklığıdır’ der babam. Onları arka planda tutmuyoruz ama kan davalarında kadınlar daha ön planda demek, gerçeği yansıtmıyor. Kadınların işi, gücü, yeri bellidir. Çocuğu olmayan kadın, kendisi gidip kocasına kız ister. Kocası ölüp dul kalan kadına, yeniden evlenmek isteyip istemediği sorulur. Yakın akrabayla evlenebilir. Kocası ölen kadın ve çocuklarına nafaka kabilinden kan parası alınır. Kadınlarını döven aşiret erkekleri uyarılır, sıkı öğütlerde bulunulur. Kızlarımız arasında okuma yazma oranı çok yüksek. Üniversiteye gidiyorlar. Memurluk dışında kadınlarımız başkalarının yanında değil kendiişlerinde çalışırlar.”

Mersin’de birçok turizm yatırımı ve işletmeleri bulunan yazar Hamit İzol (60), dört kitap yazmış: Aşiret ve Öteki Yüzü, Ağanın Akmayan Gözyaşları, Kürt’ün Türk Aşkı. İlk kitap çok yankı yapmış; basın ve medyada tartışılmış. Aşiret isimli kitapta; yöresinde yaşanan olaylardan kan davası, kumalık, kadına şiddet, namus, töre ve yiğitlik gibi kavramlar tümüyle sorgulanıp eleştiriliyor. Çokeşlilik yüzünden yaşanan kin, cinayet, ölme ve öldürmeye teşvik, çekilen eziyetler canlı örnekleriyle anlatılıyor. Kürt’ün Türk Aşkı’nda Kürt meselesine bağlı olarak bir albayın gözüyle çatışma, savaş, önyargı ve iki halk arasındaki kardeşliğe duyulan sosyopolitik ihtiyaç göz önüne seriliyor. Hamit İzol, Rojava’yı da kapsayacak biçimde barış sonrası Büyük Türkiye ve Türk-Kürt kardeşliğinin hayaliyle yaşıyor. Bunu sosyokültürel etkinliklerde dile getiriyor.

Aşiret mensubu olan Mahmut Kaya (37), Urfa Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi. Modernleşme Sürecinde Aşiretlerin Dönüşümü: Şanlıurfa Aile ve Aşiret Dernekleri isimli bir kitap yazmış. Kaya’ya göre; “Kendini kabul ettirme ve bürokraside yer edinme yönünde tepkisel biçimde dernekleşmeler var. Genel olarak bölgedeki bütün aşiretler çözülme sürecinde; gençler ve kadınlar geleneğin kasvetine, namus, töre ve miras hukukuna tepkililer. Örfi hukuk, resmi hukuka galebe çalmış. Geleneksel kalıplar yıkılmaya yüz tutuyor. Aşiretten büyük aileye doğru bir dönüşüm yaşanıyor; dernek üyeleri orta tabakadan insanlar. Dernekleşerek modern patronluk mekanizması kurulmak ve çok yönlü ranta dönüştürülmek isteniyor. İzollara gelince henüz köyden kopmamışlar ama kenti mekân tutmuşlar. Bireyselleşme ve özgürce hareket etmeye kentten başlıyorlar.”

Siverek Sumaklı (Simakli) köyünde vefat eden Sinan İmrak’ın taziye çadırını ziyaret ettik. Minderler dizilmiş; yaşlılar pelerin benzeri abalar giyerek giriş köşesinde oturmuşlar. Başsağlığı dileyenler küme küme girip çıkıyorlar. Taziye çadırı ilk üç gün açık kalıyor. Kimse işe gitmiyor; akraba ve komşular cenaze evine yardım ediyorlar. Ölenin yakınları bir hafta tıraş olmuyorlar. Yasın kaldırılması için, hatırlı bir akraba veya komşunun, sakal bırakanları berbere götürmesi ve sonra yemek yedirmesi gerekiyor. Kadınlar, ağıt yakarlar ama çok eskiden olduğu gibi yüzlerini yolup zülüflerini kesmezler. Ölenin elbisesi giyilebiliyor. Gelenek uyarınca toplu yemek veriliyor; izleyen haftalarda mevlit okutuluyor.

Soydan (Darbi) mezrası Eliveli’deki düğün az rastlanan türdendi. Kadın ve erkekler, rengârenk geleneksel kıyafetleriyle govende (halaya) girmiş oynuyorlardı. Ekibimiz, Diyarbakır İZOL-DER Başkanı Hasan Doğan ve Taşlıköylü Mehmet İzol köye girince davullu zurnalı karşılama oldu. Hasan Doğan’la sergovend (barbaşı) olmaya davet edildik; bu arada düğün sahibi başımıza para saydı. Genelde seyrani, bablekan, delilo, hildan, gırani, dizo, yeknıg, dunıg türünden oyunlar oynanıyor. Düğünler eskisi gibi uzamıyor; üçüncü günde gelin getiriliyor.
Türbe ziyaretleri hayli yaygın: Özellikle perşembe günlerini Şexe Zirag Türbesi, Zülküf Nebi Dağı Qeys-ü Mamik, Neqeba Kurdan gibi kutsal yerler ziyaret ediliyor.
Sözü burada bağlarken, elini sıktığım güzel insanlara yüreğimi emanet ederek bahar leylekleriyle yeniden selam ilettim.

Atlas Mayıs 2014 / Sayı 254

Fotoğraf Galeri

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap