Anasayfa KeşfetGezi Yanardağlar Adası: İzlanda

Yanardağlar Adası: İzlanda

Atlas Okyanusu’nun volkanik adası İzlanda; aktif yanardağları, buharlarla süslü sıcacık jeotermal havuzları, dünya mirası niteliğindeki olağanüstü manzaralarıyla keşfedilmeyi bekliyor.

Yazı ve Fotoğraflar: YILDIRIM GÜNGÖR

Katla Jeoparkı içinde, magmanın yeryüzüne hızla çıkıp aniden soğumasıyla altıgen şeklinde katılaşmış sütun bazaltlara hayranlıkla bakarken, bir taraftan da hemen kenarında durduğumuz Atlas Okyanusu’nun dalgalarını kolluyoruz. Dalgalar bazen o kadar yükseliyor ki, sütun bazaltlar görünmez oluyor neredeyse. Dikkat etmezsek bizi okyanusa çekmesi işten bile değil. Genç bir kadın okyanusa biraz yaklaşarak arkadaşına poz veriyor. Sakin gelen dalga periyodu bir anda sona eriyor ve dalgalar aniden yükselerek kadını adeta yutuyor. Fotoğrafı çeken arkadaşı koşarak dalıyor okyanusa. Heyecanla bekliyoruz. Dalgalar çekildiğinde erkeğin kadını tutmayı başardığını görüyoruz. Mutlu son…

Kuzeydeki Başkent
İzlanda’ya vardığımızda hava yağmurluydu. Temmuz başı olmasına rağmen insanlar kalın giysilerle dolaşıyorlardı kent sokaklarında. Otele yerleşip dışarı çıktığımızda ise güneş açmış ve çocuklar parkları doldurmuştu. Güneş o kadar az ısıtıyor ki buraları, bir saniyesini bile kaçırmak istemiyor insanlar. Nüfusu yaklaşık 203 bin civarında olan Reykjavik, dünyanın en kuzeydeki başkenti olma özelliğini de taşıyor. Temiz ve sessiz sokaklarının her iki yanında dizili rengârenk dik çatılı evler ise bu yapı türüne alışkın olmayanların beğeniyle izlediği birer sanat harikası. Temmuz ayında havanın neredeyse hiç kararmadığı bu ilginç şehrin gece hayatı da kendi gibi sessiz ve sakin. Barlar sabaha kadar açık ama dışarıya sızan bir gürültü yok. Zaten kentte polis de yok. Restoranlar ise oldukça şık; özellikle yemekten önce gelen ekmek, tereyağı ve tuz, mönünün en lezzetli tarafı. Balık ve et en favori yiyecek. Et leziz ama morina balığından aynı tadı aldığımı söyleyemem. Ancak soslarının mükemmel olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Konaklamak için birçok alternatif bulunuyor. Lüks bir otel ile küçük bir pansiyon arasında çok fazla kalite farkı yok. Hizmet gayet iyi fakat İzlanda’nın pahalı bir ülke olduğunu da hatırlatmam gerekiyor.

Reykjavik’i birkaç saat içinde yaya olarak gezmek mümkün. Yaklaşık 320 bin olan İzlanda nüfusunun yarıdan fazlası burada yaşıyor. Kentin merkezi eski geleneksel yapılarla doluyken, sahilde betonarme binalar boy göstermeye başlamış. Reykjavik civarında birçok turistik merkez bulunuyor. Yaklaşık 40 dakika mesafedeki Mavi Lagün bunlardan biri. Jeotermal suların yüzeye sızmasıyla oluşmuş bu dünyaca ünlü havuz, yaz ve kış her gün yüzlerce kişiye ev sahipliği yapıyor. Hava ne kadar soğuk olursa olsun havuz sıcacık. Giriş 60 Euro civarında. Ücretin içinde bornoz, havlu ve içecek de var. Burası sadece bir havuz değil, aynı zamanda bir sağlık merkezi. Birkaç günlük veya bir haftalık paketler de satın alabiliyorsunuz. Bazı duvarları volkanik kayaçlardan oluşan tesisin içindeki hediyelik eşya dükkânı pahalı olmasına rağmen ziyaretçilerle dolup taşıyor.

Buharlar Ülkesi
İzlanda denince akla gelen iki şeyden biri Kuzey Kutbu’na yakın olması, diğeri de adanın neredeyse volkanlardan ibaret olması. Bu özelliğiyle İzlanda benzersiz bir jeolojik görünüme sahip. Avrasya ve Kuzey Amerika levhaları arasındaki açılma bölgesinde oluşmuş bir riftin üzerinde yer almasının yanı sıra bir sıcak noktanın üzerinde bulunması da adayı benzersiz kılıyor.

Skogafoss Şelalesi, 60 metrelik yüksekliği ve şiddetli debisiyle ziyaretçilerini ürkütebilecek kadar heybetli. Kaynağını buzullardan alan bu görkemli şelale, Katla Jeoparkı’nın önemli jeositlerinden biri.

Skogafoss Şelalesi, 60 metrelik yüksekliği ve şiddetli debisiyle ziyaretçilerini ürkütebilecek kadar heybetli. Kaynağını buzullardan alan bu görkemli şelale, Katla Jeoparkı’nın önemli jeositlerinden biri.

Magma belli noktalarda yüzeye çıkmak için kabuk içinde yükselmeye çalışır. Bu çıkış çabası bazen levha ortalarında büyük volkanik dağların oluşmasına neden olur. Levha hareket eder ama sıcak nokta sabit kalır, bu nedenle milyonlarca yıl sonra art arda dizilmiş birçok yanardağ görülebilir. İşte İzlanda hem iki levhanın ayrıldığı hem de sıcak bir nokta üzerinde yer alıyor. Adanın ilk olarak okyanusun üzerine yükselmesi, günümüzden 16-18 milyon yıl öncesine denk geliyor. Volkanizmanın egemen olduğu ve gayzer gibi jeotermal kaynakların yoğun olduğu İzlanda’ya “buharlar ülkesi” demek çok da yanlış olmaz. Adaya gelenler her taraftan çıkan buharlar tarafından karşılanır adeta. Ada sürekli bir volkan patlaması riski ile karşı karşıya. Bu nedenle İzlanda’da kabuğa sürekli olarak yeni eklemeler oluyor. En sonuncusu ise 1863-1867 yılları arasında meydana gelen volkanizma sonucunda yüzeye çıkan Surtsey Adası.

Ortalama üç yılda bir volkanik aktivitenin meydana geldiği İzlanda, dünyanın en aktif volkanik bölgelerinden biri. Bunu da iki levha arasındaki açılmaya ve bu açılma sonucunda Atlas Okyanusu’nun orta sırtında meydana gelen jeolojik olaylara borçlu. Adada 934 yılında meydana gelen Katla Patlaması dünyadaki en büyük bazaltik patlamadır. En son bilineni ise tüm Avrupa’da yaşamı altüst eden Eyjafjallajökul aktivitesi. Katla ise sessizce sıranın kendisine gelmesini bekliyor.

Jeopark Turizmi
Bizim İzlanda’yı ziyaretimizin amacı da tam olarak adını Katla Volkanı’ndan alan jeoparkı görmekti. Bitlis Valiliği, İstanbul Üniversitesi ve Bitlis Eren Üniversitesi tarafından başlatılan “Nemrut – Süphan Jeoparkı”nın çalışmalarına başlamadan önce, örnek bir volkanik jeopark görerek deneyim kazanmaktı amacımız.

Yeryuvarının milyarlarca yıllık yaşam süresinin herhangi bir döneminde meydana gelmiş, gerek oluşum gerekse bulunuş şekli ile ender bir doğal anıt görünümünde olan, korunmaya alınmazsa kısa sürede yok olacak bölge, kayaç, fosil, mineral ve yer şekilleri gibi oluşumlara “Jeolojik Miras” adı veriliyor. Ender görülen oluşumların verecekleri mesaj düşünüldüğünde eşleri yoktur. Bu oluşumlar yok edilirse yerkürenin geçmişiyle ilgili birçok bilgi de silinmiş olur.

Yerbilimcilerin büyük problemlerinden biri, gezegenin jeolojik geçmişiyle (bazen yüzlerce milyon yıllık, bazen de milyar yıllık) ilgili bilgi ve kayıtların değişik nedenlerle yok edilmesidir
Jeopark alanı, başta jeolojik miras niteliğindeki öğeler olmak üzere tüm doğal ve kültürel mirasın korunmaya alındığı, sosyoekonomik kalkınmanın da amaçlandığı bir kültürel düzenlemedir. Bilimsel açıdan ise jeopark, seyrek rastlanan ve estetik değeri yüksek jeolojik miras niteliğindeki yerleri kapsar. Bir jeopark, jeolojik öneme sahip oluşumların dışında; bölgedeki arkeolojik, ekolojik, etnografik ve tarihsel ya da kültürel açıdan önemli yerleri de içerebiliyor.

Son yıllarda dünyada yeni bir turizm türü gelişmeye başladı. Adına “jeoturizm” denen bu yeni tür turizm anlayışının temelinde yerküreyi tanımak ve anlamak yatıyor. Bu amaçla Avrupa’nın birçok ülkesinde jeoparklar açılmaya başlandı. Haritası çıkarılan ve içinde bu parktan toplanan örneklerin sergilendiği müzelere de sahip olan bu parklarda her yaştan ziyaretçi, gezdikleri alanın jeolojik özellikleri hakkında bilgi edinebiliyor. Park çıkışında taklit mineral ve fosilleri satışa sunarak, bu açık hava müzelerinden ciddi gelirler elde ediliyor.

Jeoturizm değeri olan bölgeleri iki farklı kategoride değerlendirmek mümkün. Fazla görsel değeri olmayan ama bilimsel değeri çok fazla olan birinci grup, bir fosil yatağı, bir mineral oluşumunu içeren bir bölge olabilir. İkinci grup ise bilimsel değerinin yanı sıra görsel değeri de fazla olan grup. Her iki gruptan da ülkemizde fazlasıyla var. Nemrut ve Süphan volkanları da bunlardan biri.

Yanardağ Parkı
Katla Jeoparkı, İzlanda’nın ilk jeoparkı. Toplam genişliği 9 bin 542 kilometrekare olan bu doğa harikalarının iki yıldızı ise 2010 yılında aktif hale geçen Eyjafjallajökull buzul altı volkanı ile volkanologların “büyük kardeş” dediği Katla Volkanı. Bu iki volkan ve komşuları hep birlikte İzlanda’yı şekillendirmeye devam ediyorlar. Volkanların yaşam kaynağı olduğu bu olağanüstü coğrafyanın otlakları, dağları, nehirleri, şelaleleri, gölleri ve jeolojik oluşumları her doğaseverin nefesini kesiyor.

Skogafoss Şelalesi, Katla Jeoparkı’nın en çok ziyaretçi çeken bölgesinde yer alıyor. Genişliği 25 metre olan şelalenin yüksekliği ise yaklaşık 60 metre civarında. Bu özelliği ile İzlanda’nın en büyük şelalelerinden biri olan Skogafoss Şelalesi’nin güneşli günlerde ortaya çıkan gökkuşağı görüntüsü dillere destan. Şelalenin altında büyük bir hazine olduğu söylentilerine inananların sayısı günümüzde de epey fazla.

Şelalenin biraz ilerisindeki açık hava müzesi geleneksel İzlanda evlerinden oluşuyor. Bir oda ve bir salondan oluşan evlerin içi o kadar gerçekçi dizayn edilmiş ki birazdan sahibi gelerek yaşamına devam edecek sanıyor insan. Zaten 15 – 20 yıl öncesine kadar da kullanılıyormuş bu malzemeler. Bu ev tipleri özellikle Atlas Okyanusu kıyısında hâlâ varlığını koruyor. Kapalı müzede ise İzlanda yaşamında kullanılan iğneden ipliğe, yataktan tırmığa her şey sergileniyor. Bir de sandal sergileniyor içeride. Rehberimiz, “Bu sandalla balığa açılanların dönme şansları en fazla yüzde 50’ydi” diyor. Burada balığa çıkanların arasında ölüm oranı oldukça fazlaymış. Gördüğüm dalgalardan sonra buna inanmamam için hiçbir neden yok.

İzlanda keşfedilmeyi bekleyen bir ülke. Buzul keşiflerinden buzul altı volkanlarının üstünde trekkinge, buz gibi havadaki sıcacık jeotermal havuzlarından helikopterle şelale ve volkan keşfine kadar oldukça ilginç vaatleriyle İzlanda sizi bekliyor.

TATİL 2014

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap