Anasayfa Gündem Ey Çevre; ÇED Senin Neyine!

Ey Çevre; ÇED Senin Neyine!

Türkiye Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği’yle ilk kez 1983’te tanıştı. Fakat ne zaman bir sorun çıksa, yatırım projesi değil, yönetmelik değiştirildi. Verilere göre 1993 ile 2012 arasında ÇED raporlarının yüzde 99’una “olur” kararı verilmiş. Bu yatırımlar sayesinde belki gayri safi milli hasıla artacak. Ancak ağaç kalmadıktan, nefes alamadıktan sonra bunun nasıl bir yararı olacak?

Yazı: Serkan Ocak

Türkiye’de son yıllarda özellikle enerji ve ulaşım alanında çok büyük yatırımlar yapılıyor. Her bir projenin çevreye küçük ya da büyük etkisi oluyor. Bu etkilerin tespit edilip önlem alınması için de bir yasal düzenleme yapılmış durumda: adını sıkça duyduğumuz ÇED Yönetmeliği.

Tam adı Çevresel Etki Değerlendirme. Dünya bu kavramla ilk kez 1969’da ABD’nin yürürlüğe soktuğu bir çevre kanunuyla tanışmıştı. Türkiye’deyse ilk kez 1983’te Çevre Kanunu’na bir madde olarak eklendi. Ancak ÇED Yönetmeliği’nin hazırlanması bundan 10 yıl sonra, 1993’te oldu.

Aslında yönetmeliğin amacı basit ve net. Hazırlanacak bir raporla yatırımların çevreye etkisini hesaplayıp bu etkilerin en aza nasıl indirileceğini tespit etmek. Ancak ÇED’ler hiçbir zaman bu amaçla hazırlanmadı. Ne zaman bir sorun çıksa yatırımlar değil, yönetmelik değiştirildi. Bugüne kadar tam altı kez ÇED Yönetmeliği’nde önemli revizyonlar yapıldı. Her yenileme beraberinde yeni istisnaları getirdi.

ÇED’ler Bilimsellikten Uzak

ÇED’lerle ilgili yapılan belki de en önemli yanlış, raporların özel şirketler tarafından hazırlanmasıydı. ÇED raporları, yıllarca bilimsel rapor olmaktan ziyade özel şirketlere para karşılığında hazırlatılan, yatırım önündeki engeli aşmanın bir basamağı olarak görüldü. Şirketler hazırladıkları raporlarda yatırımların etkilerini problemsiz gibi gösteriyor. Etkiler göz ardı ediliyor. Objektiflikten ve bilimsellikten çok uzak raporlar hazırlanıyor.

Bugüne kadar mahkemeler aracılığıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan çok sayıda ÇED kararı iptal edildi. Ancak kısa vadede mahkemelerin iptal kararları pek de işe yaramıyor. Neden mi? Çünkü henüz mahkeme aşaması tamamlanmadan yatırımcı şirket tarafından yeni ÇED raporu alınıyor. Bu sefer yeni ÇED için yeniden dava açılması gerekiyor. Bu da ekstra dosya ve bilirkişi masrafı demek. Süreç bir döngü halinde devam ediyor. Projeden zarar gören vatandaşın buna ne maddi, ne de manevi gücü yetiyor. Hukukçulara göre, zaten ÇED süreci düzgün denetlense çoğu rapor onay alamaz.

Bakanlığın verilerine göre, 1993 ile 2012 arasında ÇED raporlarının yüzde 99’una olumlu karar çıkmış. Bu da sürecin nasıl yatırım odaklı olduğunu anlatmaya yetiyor. Olumsuz karar verilen rapor sayısı 1997 hariç yılda bir ila dört.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi kurumların temel amacı, doğal ve kültürel varlıklarımızı korumak olmalı. Ancak koruma ve kullanma dengesinde öncelik hep kullanmaya veriliyor. Çünkü bakanlıkların üzerinde ciddi bir sermaye baskısı var.

Bu yatırımlar kısa sürede belki kişi başına düşen gayri safi milli hasılayı artıracak. Belki birkaç yıl sonra 10 bin dolarların çok üzerine çıkacağız.

Ancak şu gerçeği unutmamak gerekiyor: Ortada ağaç kalmadıktan, doğanın can damarı akarsular borulara hapsedildikten, termik santrallerin kara bulutları altında nefes aldıktan, nükleer santrallerin riskleriyle yaşadıktan sonra kişi başına düşen gelir on binlerce dolara artmış ne fayda!

Fotoğraf: Erzurum’un Olur ilçesinden geçen Oltu Çayı üzerinde Ayvalı Barajı HES inşaatı devam ediyor. Barajın yapıldığı Çukurbağlar Mahallesi eşsiz bir doğaya sahipken (karşı sayfada) üç yılda çorak bir toprak parçası haline geldi. (Kadir Sabuncuoğlu, Erzurum (DHA)

Atlas Mart 2015 / Sayı 264

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap