Anasayfa KeşfetGezi Mavi Turunç

Mavi Turunç

Ayşegül Parlayan Özalp

Turunç, az bilinen yaz limanlarından biridir.

Haber: Mehmet Yaşin
ATLAS AĞUSTOS 2013/SAYI:244

Marmaris üzerinden gidilir. İçmeler’i geçtikten sonra, oldukça dik ve virajlı bir yoldan tepeye tırmanılır. Bu tırmanış sırasında, çam ağaçlarının arasından Marmaris görünür ki, büyüklüğü ile insanı şaşırtır. Artık ilçe denilmeyecek boyutlara ulaşmıştır.

Virajın bittiği yerdeki tarlanın ortasında, başı olmayan bir korkuluk durur. Beyaz gömleği ile canlı gibidir. Yol bu sefer keskin virajlarla inmeye başlar. Orman manzarayı yine örter. Arada bir ağaçların arasından mavi deniz, uzaklarda puslu dağlar görünür. Tam anlamıyla Akdenizli bir tablodur. Yolun ortasına doğru birden Turunç görüntüye girer. Tepeden bakınca bir İtalyan kasabasını andırır.

Adı Turunç’tur ama Turunç ağacı parmakla sayılacak kadar azdır. Anacaddeye girdiğinizde, tepeden İtalyan kasabasına benzeyen Turunç’un, aslında bir İngiliz kasabasını andırdığını görürüsünüz. Çünkü, yolda yürüyen hemen herkes İngiliz’dir. Yaşlısı, genci, şişmanı, zayıfı, kavrulmuş derileri ile plaja doğru giderler. Turunç’un İngilizleri çok cesur insanlardır. Güneşten hiç korkmazlar. Ondan kopup gelen zararlı ışınlara ise hiç aldırış etmezler. Sabahtan akşama kadar, kızgın güneşin altında yatıp dururlar.

Anacaddenin iki yanına lokantalar, kahveler ve hediyelik eşya satan dükkânlar sıralanmıştır. Yani anacaddede klasik yazlık mekân görüntüsünün dışında pek bir şey yoktur. Ama dükkânların arkasına saklanmış sahilde, boydan boya uzanan plaj Turunç’un farkını gözler önüne serer. Tertemiz, berrak, serin, masmavi deniz çok davetkârdır.

Turunç’ta yaşam gündüz sıcağında yavaştır. Ama akşam olunca şenlenir. Gündüz yarı çıplak dolaşan İngilizler takar takıştırır, süslenip püslenir ve kahvelerde, pub’larda, lokantalarda buluşurlar. Burada hemen herkes birbirini tanır.

Yazın sahilde arada bir dondurma kaçamağı yaparım. Vanilyalı, çilekli, karadutlu, çikolatalı bu soğuk ve kaygan topların, dilimin üstünde sıcaktan soğuğa doğru yol alarak çılgınca dans etmeleri, bana neşe ve mutluluk verir. Hele külahın içinde kalan son lokmaların tadı doyumsuz olur.

Kalabalıkları Turunç’ta bırakıp sığınağımın bulunduğu Amos Koyu’na doğru yoluma devam ederim. Daracık, virajlı yolun manzarası çok güzeldir. Sol tarafta Akdeniz uzanır gider. Sağ tarafta ise çam ağaçlarının örttüğü dağ yükselir. Nisan ayında yamaç çiçeklerle donanır.

Amos hiçbir şeyin olmadığı cennet bir koydur. Bir tarafında antik Amos kentinin bulunduğu tepe yükselir. Amos’un geçmişi İÖ 3. yüzyıla dayanır. Sur duvarları ile çevrili kentten geriye tiyatro, tapınak, sarnıç, ev kalıntıları, heykel kaideleri kalmıştır.

Amos Koyu’nun denizi taşlı, derin, serin ve pırıl pırıldır. O suda kulaç atmak insana tarif edilemez bir huzur verir. Koyu sarmalayan tepenin ucunda bir martı durur. Kimileri onun, Amosluların ruhunu taşıdığını iddia eder.

Güneş yükselince eve çekilirim. Serin bir köşede ya kitap okur ya da uyuklarım. Amos’ta tembelliğin doya doya tadını çıkartırım. Akşam karanlıkla birlikte sessizlik de koyulaşır. Saka kuşları ile meşe kargaları sabahtan susmuşlardır zaten. Ağustosböcekleri de yavaş yavaş uykuya çekilirler. Uzaklardan puhu kuşlarının garip ötüşleri duyulur sadece. Gece dolunayın ışığında, yakamoz yansımalarına bakıp hayal kurmak doyumsuz olur.

Kimileri için bu yörede hiçbir şey yoktur ama ben başta huzur olmak üzere çok şeyler bulurum.

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap