Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya İstanbul, Belgrad Ormanı Direniyor

İstanbul, Belgrad Ormanı Direniyor

Belgrad Ormanı’nın belkemiği 18 ağaç türü, 18 kahraman gibi; 400 bitki, 169 kuş, 56 kelebek ve yüzlerce mantar türüne, birçok memeli hayvana, sürüngen ve amfibiye, yani her türlü yaşam formuna kucak açıp kol kanat geriyor, koruyup kolluyorlar.
Atlas Belgrad’ın Don Kişot’larının sessiz çığlığını sayfalarına taşıdı.

Yazı: Alper H. Çolak, Simay Kırca / Fotoğraf: Turgut Tarhan

Astanbul gibi ucu bucağı görünmeyen ve milyonlarca irili ufaklı beton bloktan oluşan bir şehirde ağaç denildiğinde aklımıza ilk gelen şey, yaşadığımız sokakta gördüğümüz, yapılarla çevrelenmiş tek tek ağaçlar veya ancak bir parkta bir araya gelebilmiş ağaç topluluğu olabilir. Bu ağaçlar, binalarla ve yollarla sürekli bir rekabet halinde hayatta kalmaya çalışırlar. Oysa bir yandan Karadeniz, bir yandan Boğaziçi’ne doğru uzanan Belgrad Ormanı’ndaki ağaçlar yüzyıllar boyunca bu tip sınırlayıcılardan bihaber olarak hayatlarını sürdürüyorlar.

Orman, bu ağaçların binlercesinden oluşan dev bir aileyi barındırır. Üstelik şehrin içindeki ağaçların en iyi dostları, büyük ihtimalle yalnızca dallarında cıvıldayan kuşlar ve gövdesine sırtını dayayıp gölgesinde serinleyen insanlarken; Belgrad Ormanı’ndaki ağaçlar, toprağı adeta yeşil bir halı gibi örterek her biri yüzlerce canlıya ev sahipliği yapar. Çevrelerinde, bu ağaçları ne sert rüzgârlardan, ne de şiddetli yağmurlardan koruyacak bir yapı vardır. Onlar, doğanın bu tip yıkıcı kuvvetlerine karşı koyacak gücü ancak birbirlerinden alırlar ve böylece birçoğumuzun özlem ve hayranlıkla baktığı kusursuz bir kardeşlik ve dayanışma oluştururlar. Elbette bunun içinde mücadele de vardır. Işığa, besin maddelerine ve suya erişmek için girişilen sonsuz bir mücadele. Ancak bu, hiçbir zaman yıkıcı değildir, aksine daha güçlü olabilmek için yapılan bir yarıştır.

Bu devinim sayesinde Belgrad Ormanı 18 doğal ağaç türünü (sapsız meşe, Macar meşesi, saplı meşe, saçlı meşe, mazı meşesi, doğu kayını, adi gürgen, Anadolu kestanesi, yapışkan kızılağaç, gümüşi ıhlamur, sivri meyveli dişbudak, gürgen yapraklı karaağaç, ova akçaağacı, kuşüvezi, titrekkavak, adi fındık, aksöğüt, boz söğüt) barındırır. Ormanın gerçek sahipleri olan bu ağaçların kıymetini ise en iyi, ormanda yaşayan diğer bitkiler ve hayvanlar ile mikroorganizmalar bilir. Bu ağaçlar yüzyıllar boyunca çetin doğa koşullarında bu canlılara sahip çıkan ve koruyup kollayan birer Don Kişot’tur aslında. Ancak ağaçların bu roman karakterinden önemli bir farkı var: Onlar doğanın gerçekleriyle savaşmış ve hiç yenilmemişlerdir. Eğer bu ağaçlar olmasaydı, o canlılar nereye ev diyebilecek, nereye sığınacaklardı?

Ağaçlar hem bireysel, hem de toplu olarak birçok canlıya sundukları çok çeşitli yaşam ortamlarıyla ormanın belkemiğini oluştururlar. Bu iyiliğe minnettar olan diğer canlılar da, ormanın sürekliliğini sağlamak için canla başla çalışırlar. Örneğin kuşların bazıları ağaçların tohumlarını çimlenmek üzere toprakla buluşturur; karıncalar, bu tohumlar için en uygun yeri arayıp bulur ve hatta rüzgâr bile ağaçlarla, onların tohumlarını uzak mesafelere taşıyabilmek için işbirliği halindedir adeta. Nasıl olmasınlar ki?

Ağacın dirisi de, ölüsü de birçok memeli hayvana, kuşa, kelebeğe, sürüngene, mantara, yani ormanda etrafınıza şöyle bir baktığınızda gözünüze çarpan her türlü yaşam formuna kucak açar, kol kanat gerer. Üstelik bu öyle gizli saklı bir ilişkiler zinciri de değildir. Belgrad Ormanı’nda yürüyüşe çıkan herkes etrafına dikkatli gözlerle bakarsa bunun pek çok örneğine şahit olur. Ormandaki bazı ağaçlar biraz muziptir de. Örneğin doğu kayınının gövdesindeki çizgiler özellikle yağışlı havalarda daha da belirginleşir. Ancak bu çizgilerin diğer ağaç gövdelerindekilerden farkı adeta bir “Çinli bıyığını” andırmasıdır. Dolayısıyla ormanda yürürken, birden etrafınızın bıyıklı adamlarla çevrilmiş olduğu hissine kapılırsanız, bilin ki doğu kayınları size bıyık altından gülümsüyorlar!

Belgrad’ın Sevinci Ağaçlar, pek çok canlıya sundukları çeşit çeşit yaşam ortamlarıyla Belgrad Ormanı’nın da belkemiğini oluşturur. Her biri tek başına büyük bir ekolojik değere sahiptir. Onların kıymetini en iyi ormanda yaşayan diğer çalılar, otsu bitki örtüsü, hayvanlar ve mikroorganizmalar bilir. Bu ağaçlar yüzyıllar boyunca çetin doğa koşullarında canlılara sahip çıkarak koruyup kollamıştır. Belgrad Ormanı yaklaşık 400 bitkiye ev sahipliği yapar; bunların 15’i ise endemiktir. Sonbaharda renkli bir şölenle veda edip kış uykusuna çekilen Belgrad, baharla uyanıp parlak yeşil elbiselerini giymeye başlar. Bu olay, ormandaki tüm diğer canlıları tarifsiz sevince boğar.

Belgrad’ın Sevinci
Ağaçlar, pek çok canlıya sundukları çeşit çeşit yaşam ortamlarıyla Belgrad Ormanı’nın da belkemiğini oluşturur. Her biri tek başına büyük bir ekolojik değere sahiptir. Onların kıymetini en iyi ormanda yaşayan diğer çalılar, otsu bitki örtüsü, hayvanlar ve mikroorganizmalar bilir. Bu ağaçlar yüzyıllar boyunca çetin doğa koşullarında canlılara sahip çıkarak koruyup kollamıştır. Belgrad Ormanı yaklaşık 400 bitkiye ev sahipliği yapar; bunların 15’i ise endemiktir. Sonbaharda renkli bir şölenle veda edip kış uykusuna çekilen Belgrad, baharla uyanıp parlak yeşil elbiselerini giymeye başlar. Bu olay, ormandaki tüm diğer canlıları tarifsiz sevince boğar.

Belgrad Ormanı’nda ağaçların yaşamsal döngüsü mevsimsel döngüyle de doğrudan ilişkilidir. Örneğin kışın ormana gittiğinizde, ağaçların çoğunun yapraklarını dökmüş, çıplak gövde ve dallarıyla birbirlerine adeta usulca sokularak soğuk havaların geçmesini beklediklerini görürsünüz. Hele orman bir de kar örtüsüyle kaplanmışsa, dalların uğultusu beyaz bir ıssızlık içinde kulaklarınızı doldurur. Dallar size dost elini uzatan beyaz kollar gibidir. Sonra gökyüzünde güneş yüzünü yavaş yavaş daha fazla gösterir ve ağaçlar önce uzun bir uykudan uyanmışçasına gerinip ufak ufak yaşam belirtileri göstermeye başlarlar. Kışın bakıldığında kahverengi tonların hâkim olduğu ormanda, bu sefer hâkimiyet yavaş yavaş yeşile geçer. Bu dönemde ağaçlar bir yandan yeşillenip, kuşlar bilmediğimiz bir dilde ormanın bir ucundan diğer ucuna seslenmeye başlarken, çok ilginç bir olay da gerçekleşir: Ağaçların minik yavruları, başlarını bütün kış sessizce gizlendikleri topraktan birer birer çıkarmaya başlar. Örneğin kayının genç bireyleri bunun en ilginç örneklerini sunarlar. Biz çoğu büyüklerin yaprak olarak göreceği topraktan henüz yeni çıkmış kayın gençlerinin ne olduğunu bir çocuğa sorsak, bir çırpıda “bu bir fil kulağı” diyecektir. Gerçekten de benzerlik şaşırtıcıdır. Oysa yetişkin kayın bireylerinin yapraklarının fil kulağıyla uzaktan yakından bir benzerliği yoktur.

Üstelik geçen 2013 yılı olduğu gibi kimi yıllarda ağaçlar öyle çok tohumu toprakla buluştururlar ki, baharda Belgrad Ormanı’na gittiğinizde kimi yerlerde toprağın yüzlerce fil kulağıyla kaplı olduğunu hemen fark edersiniz. Bu dönemde elbette yalnızca kayının değil, biraz dikkatli baktığınızda meşe, gürgen ve kestane gibi diğer ağaç türlerinin de yavrularını kolaylıkla seçebilirsiniz. Ormanın geleceği olan bu minik bireyler içinizi güven ve huzurla doldurur.
Ormanın geçirdiği bu renkli dönemin ardından gelen yaz aylarında, tıpkı insanlarda olduğu gibi ormanı da bir rehavet kaplar. Ağaçlar bahar aylarındaki yoğun tempodan biraz yorgun düşmüş olacaklar ki, kendilerini dinlenmeye alırlar. Yaprakların bu sıcak günlerde sağladıkları koyu gölgenin kıymetini de, yine en iyi ormandaki diğer canlılar bilirler ve bundan dolayı ağaçlara adeta minnettar kalırlar. Nitekim ağaçların dirisi gibi, ölüsü de yüzlerce canlıya değişik dönemlerde ev sahipliği yapar. Ölü ağaçların yavaş yavaş çürüyen gövdeleri, özellikle yaz aylarında sundukları nemli ve serin ortamla, birçok sürüngen ve böceğin adeta tatil köyleridirler. Daha sonra havaların tekrar serinlemeye başlamasıyla sonbahar gelir. Bizler belki içinde yaşadığımız kent ortamında sonbaharın gelişini ancak sıcaklıkların düşmesi ve yağmurların sıklaşmasıyla hissedebiliriz, ancak bir mevsimin yerini başka bir mevsime bırakmasını gözlemlemek istiyorsak, bunun en görkemli göstergesi yine ağaçlardır. Sonbaharda Belgrad Ormanı’ndaki meşe, kayın, gürgen ve kestane gibi yapraklı ağaçlar yavaş yavaş kırmızı ve sarının tüm tonlarına bürünerek yeşile adeta savaş açarlar. Bu dönemde orman, kış öncesi görkemli bir veda şöleni sunarken, ormanın diğer sakinleri de ağaçların ritmine uyarak kışa hazırlanırlar. Esen rüzgâr bu sarı, kırmızı, turuncu renkteki yaprakları birer birer savururken bizler de ağaçların bu ağırbaşlı vedasına tanık olmanın hüzünlü coşkusunu yaşarız.

Yüzyıllardır sürmekte olan bir döngünün çok kısa bir özetiydi bunlar. Nitekim tarih içinde Belgrad Ormanı’nı ziyaret etmiş tüm yabancı seyyahlar, şairler, sefirler ve diğer tüm doğa tutkunlarının, ağaçların çeşitliliği ve görkemi karşısında nasıl büyülendikleri birçok seyahatnamede detaylı olarak anlatılmıştır. Üstelik bu metinlerde ağaçlar bilimsel tür adlarıyla belirtilmişlerdir. Bu ise, doğaya saygı, doğayı tanımaya yönelik bir istek ve kültürün göstergesidir. Ancak bu, henüz çocukken genetik bir kod gibi işlenmesi gereken alışkanlık, ülkemizde pek de benimsenmiş bir kültür değildir ne yazık ki.

Günümüzde, şehrin yoğun temposu altında belli sınırlar ve kalıplar içinde yaşamaya yönelen kent sakinleri, ağaçları ve dolayısıyla ormanı anlamlandırmaya yönelik çabalardan oldukça uzak duruyorlar. Bu ilgisizlik Belgrad Ormanı’ndaki ağaçların günümüzde içinde bulunduğu durumu da yansıtıyor aslında. Tarihsel süreç içinde zengin ağaç türü çeşitliliğiyle dikkatleri üzerine çeken Belgrad Ormanı, sahip olduğu çok sayıdaki kalın çaplı ulu ağaçlarıyla da ziyaretçilerini kendisine hayran bırakmıştır. Artık bu bireyleri görmek için saatlerce yürüyerek belli noktalara gitmek gerekiyor. Bunun başlıca nedeni, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın bitimi ile Kurtuluş Savaşı dönemindeki tahribatlar ve geçmişteki yoğun orman işletmeciliği faaliyetleridir. Nitekim Belgrad Ormanı’nın tarihi boyunca maruz kaldığı tahribatların tamamına bakıldığında, belki de bunların toplamı, 1918 ile 1923 yılları arası beş yıllık süre içerisindeki tahribat düzeyine erişemezler. O dönem Belgrad’ın orman muhafaza askerleri tarafından korunmasına son verilmiş ve bu boşluktan yararlanan işgal kuvvetleri ve şahısları da ormanda geniş çaplı kesimler yapmışlardır. İşgal kuvvetleri ormandan özellikle inşaat, gemi inşaatı, travers vb. yapım işlerinde kullanılabilecek endüstriyel odun hammaddesini çıkarmışlardır. Yalnızca en iyi gövdeli ağaçların kesildiği de anlaşılmaktadır. Ayrıca ormanın birçok yerinin de belli bir yaşa geldiğinde gençleştirilmesinden dolayı yaşlı ağaçlar neredeyse yok denecek kadar azalmıştır. Geriye kalan yaşlı bireyler için ise bunları koruyucu doğrudan özel bir önlem alınamamıştır.
Bugünlerde belki de yaşlı ağaçlar içinde en kederlisi, ormanın kuzey sınırında, otoyol inşaatının hemen 100 metre gerisinde, dostları kestane, ıhlamur ve üvezle yaşamını birlikte sürdüren ve baharda Belgrad Ormanı’nın yalnızca iki üç yerinde bulunan ender ters lalelerin (Fritillaria pontica WAHLENB.) muhteşem güzelliğini seyre dalan, yaklaşık 300 yaşındaki Macar meşesidir. Bu bilge ağacın yanına gittiğinizde, çaresizlik içinde, bir yandan tıraşlanan ormanda artık kökleri dahi kalmamış olan ve daha yakın geçmişte Belgrad Ormanı içinde bulunan yaşlı dostlarının yasını tuttuğunu, öte yandan ise kısa zaman içinde etrafını saracak olan egzoz gazları ve gürültünün endişesini taşıdığını hemen hissedersiniz. Oysa zamana meydan okuyan bu Macar meşesi ve dostları, yüzyıllar boyunca fermanlarla korunmuş bu ormanın yıkımına şahit olacaklar.

Üstelik yüzlerce yıl boyunca şehrin ana su havzalarından biri olması nedeniyle Belgrad Ormanı’ndaki tarihi bentlere su taşıyan derelerin temizliğine büyük önem verilmesine rağmen, otoyol trafiğe açıldıktan sonra, Mimar Sinan tarafından “Hızır zamanından kalma ab-ı hayat” olarak tanımlanan bu “billur pınarlar” atık ve kimyasal maddeleri tali ve ana dereler boyunca bentlere kadar taşıyacaklardır. Acaba dere vejetasyonuna kol kanat geren kızılağaçlar bu baskılara dayanabilecekler mi, yoksa hem kendilerinin hem de onlara eşlik eden bitki ve hayvanların yok oluşuna tanık mı olacaklar? Peki yüzlerce yıl boyunca nesilden nesile aktarılan bir miras kabul edilen Belgrad Ormanı’nın korunması için fermanlar yazan, gerektiğinde bu ormana zarar veren kişilerin veya bunun olmasına göz yuman en üst düzeydeki yetkililerin ve hatta bir dal bile kesenin canını alacak kadar ileri giden padişahlar, ağaçların bu sessiz çığlığını duysalar ne düşünürlerdi? Tüm bu olumsuz gelişmeler gösteriyor ki, bu yüce gönüllü ağaçlar, ormanın içinde ve dışında yaşam alanlarından kovulan canlı türlerine kucak açmaya çalışmakta, fakat ormanın hızla yapı denizinin içinde adeta yeşil bir ada gibi kalmaya başlamasından dolayı bu çabalarında günden güne yalnızlaşmaktadırlar.

“EmirgÂn Korusu” Olmamalı!
Osmanlı döneminde birçok emirde ve padişah fermanlarında, ormanın doğallığının korunması ve insan müdahalelerinin önlenmesi yönünde büyük çabalar sarf edildiği görülüyor. Hem ağaçlar, hem de bunları destekleyen çalılar ve otsu bitkiler bundan dolayı minnettar olmuştur. Nitekim özellikle ormanı ziyaret eden Avrupalılar, İstanbul gibi bir imparatorluk başkentinin hemen yanı başında çok büyük oranda bakir kalabilmiş ve Avrupa’daki dağ ormanlarını andıran Belgrad Ormanı’nı hayranlıkla ve artık kendi yaşadıkları şehirlerin yakınında böyle ormanların bulunamaması nedeniyle biraz da imrenerek tasvir etmişlerdir. Oysa bugünlerde ormandaki bazı ağaçlar, birdenbire onlara eşlik eden floranın temizlenerek yerine ancak kent parklarında görülebilen kesme rulo çim ve süs bitkileri getirildiğine şahit oluyorlar. Zaten özellikle hafta sonları mangal dumanına boğulan bu ağaçlar, bir de ormanın sanki lale şenlikleri düzenlenen bir koruymuşçasına temizlenip düzenlenmesi tehlikesiyle karşı karşıyalar. Aynı yaklaşımla, ana giriş kapısından Neş’et Suyu’na giden yolun sağ ve sol kenarındaki çalıların ve otsu vejetasyonun sırf ormanı bakımlı ve temiz göstermek amacıyla kesilmesi, bir zamanlar gezginlerin, Belgrad Ormanı’nın doğallığının simgesi olarak tanımladıkları ağaçlara asılarak yaşamını sürdüren gıcırların (Anadolu saparnası-Smilax excelsa L.) da yok olmasına neden oluyor. Dolayısıyla bu uygulamaların devam etmesi durumunda, ağaçların bu en kadim dostlarının sundukları bin bir türlü güzelliği ancak kitapların satırları arasında bulabileceğiz. Nitekim Belgrad Ormanı’nın ana giriş kapısında ziyaretçileri karşılayan dev fiyat levhası, bu ormanın yüzlerce yıldır taşıdığı ve katman katman biriktirdiği doğal ve kültürel değerlerin yok sayılarak metalaştırıldığının göstergesidir. Dolayısıyla, yüzyıllar boyunca karşısına doğanın çetin koşulları dışında herhangi bir olumsuzluk çıkmayan Belgrad Ormanı’nın Don Kişot’ları, günümüzde etraflarını hızla saran beton denizi ile ormanın içindeki aşırı kullanma ve anlatageldiğimiz birçok uygulama nedeniyle bırakın ormanın canlılarına kol kanat germeyi, kendilerini bile koruyamaz duruma gelmişlerdir. Yani Belgrad Ormanı’ndaki ağaçlar, roman kahramanının hüzünlü kaderini paylaşmak üzeredirler.

Keşfedilmeyi Bekliyor
Belgrad Ormanı, etrafını saran yapılaşma ile orman içindeki işletmecilik faaliyetleri ve yoğun rekreasyonel kullanımdan kaynaklanan baskı ve tahribatlara rağmen, halen yaşam ortamı bütünlüğünü ve tür çeşitliliğini korumaktadır. Dolayısıyla ağaçlar, bizlere yaptığımız yürüyüşlerde kucak açmakta ve sahip oldukları güzellikleri tüm içtenlikleriyle sergilemektedirler. Üstelik yürüyüş yapanlar için bunları keşfetmek, Belgrad Ormanı’nın hafif tepelik yapısından dolayı hiç de yorucu değildir. Nitekim sizler de yürüdükçe, kısa mesafelerde bile ağaç türlerinin değiştiğini göreceksiniz. Bazı ağaç türleri dev meşcereler şeklinde bulunurken, bazılarının gruplar ve kümeler şeklinde bulunduğuna tanık olacaksınız. Diğer taraftan, ne yazık ki ormanda doğal olup da yok olma sınırında olan karaağacın birkaç bireyini görebilirseniz kendinizi şanslı hissedeceksiniz. Her bir ağaç türünün gövdesine baktığınızda, gövdeyi adeta deri gibi kaplayan kabuğun her türde farklı; kimisinin neredeyse pürüzsüzken, kimisinin kırış kırış ve çatlaklı olduğunu fark edeceksiniz. Bu yürüyüşleriniz sırasında ağaçları iyi gözlemlerseniz, artık onların ormanda rastgele yayılış göstermediklerini, örneğin kızılağaçların dere tabanları ve ıslak alanlar ile su kenarlarını tercih ettiklerine tanık olacaksınız. Bütün bunları gördükten sonra, Belgrad Ormanı’ndaki ağaçların, hiç de şehirdekiler kadar çaresiz olmadıklarını, yalnızlık çekmediklerini ve onlara eşlik eden yüzlerce canlının (yaklaşık 400 bitki, 169 kuş, 56 kelebek ve yüzlerce mantar türü ile birçok memeli hayvan, sürüngen ve amfibi) var olduğunu fark ederek büyük bir sevinç kaplayacak içinizi. Ağaçlara, adeta yüce gönüllü bir baba gibi, tüm bu türlere kol kanat gerdiği için minnettar olacak ve sizin tattığınız bu tarifsiz zevki gelecek nesillerin de tatması için onlara sahip çıkacaksınız.

(*) PROF. DR. ALPER HÜSEYİN ÇOLAK, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ SİMAY KIRCA,
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ORMAN FAKÜLTESİ

ATLAS EKİM 2014/SAYI:259

Fotoğraf Galeri

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap